arkadaşım lucas,
ayrı bir kişilik gibi
değişmeden kalan o üç dört kişiden biri.
her türlü değişmenin altında
bir nehir yatağında bir taş, senin de arkadaşın olmuştu.
kulağıma geldi, uyarıldım. oturmuş
gençliğimi tüketiyordum slough yakınlarında bir ofiste.
sabah akşam slough ile londra arasında mekik dokumak.
maaşımı biriktirerek, özgürlüğü seçip
dünyanın öbür ucuna gidebilmek için – boşlukta bir düşüş,
kozamı sıyırıp rüzgara bırakmak amacıyla.
haftasonları geri dönüyordum.
üniversiteme. kız arkadaşım
her hafta aynı danışmandan ders alıyordu
sen ve amerikalı rakibenle birlikte.
senden nefret ediyordu. senin resimlerini
ve alev almaya hazır başka film parçaları attı sessiz,
doymak bilmez geleceğimin fırınına, körebe oynarcasına
bir meşale gibi içimde dolanan arayışa. arkadaşımla
geceyarısı bahçede durdum
karanlık bir pencereye toprak parçaları atarak.
arkadaşım sarhoştu ve emindi pencerenin seninki olduğuna.
ben de, onun yarısı kadar sarhoş, bilmiyordum yanıldığını.
ne de biliyordum senin sarsıntılı oyununda
baş erkek oyuncu olmak için denemeden geçirildiğimi.
yalın ilk bir iki hareketi bir pandomimci gibi yaptım
gözlerim kapalıymışçasına, rolümü kavramaya çalışarak.
sanki bir kukla iplerinin ucunda deneniyormuşçasına.
ya da ölü kurbağanın bağacına değdiriliyormuşçasına elektrodlar.
kesik kesik yaptım o hareketleri – ve izlenip değerlendirildim
yalnızca yıldızlı bir karanlık ve bir gölge tarafından.
ne sen biliyordun orada olduğumu, ne de tanıyordum seni.
seni bulmaya çalışarak ve ıskalayarak ve gene ıskalayarak.
toprak savurduğum camın seni korumadığını,
çünkü senin orada olmadığını bilmeden.
ölümünden on yıl sonra
güncenin bir sayfasında, daha önce hiç görmediğim kadar güçlü
bir şekilde karşıma çıkıyor bir şok gibi içine dolan sevinç
bunlar kulağına geldiğinde. sonra şoku
dualarının. ve onların da altında, duyduğun panik
ya dua etmek mucizenin gerçekleşmesini sağlamazsa diye.
sonra da, paniğin altında o karabasan
seni ezip yok etmek için üstüne gelen,
mucize gerçekleşmezse sana kalacak seçenek:
‘düşünmeye dayanamadığın eski umutsuzlukla yeni bir büyük acının
birleşip bildiğin cehennemi oluşturması.’
birdenbire okuyorum bütün bunları –
senin kendi sözcüklerini, yükselip
boğazınla dilinden sayfalara geçen –
tıpkı yıllar önce kızının
sessiz evde
yalnız başıma çalıştığım odaya
havada yürürcesine girip yüzüme bakarak
şaşkınlık içinde,
“baba, annem nerede? ” diye sorması gibi.
donan toprağı bahçenin
kazıyan tırnaklarımın altında.
çevremde geceyarısının
dev kırağı saati. ve içinde bir yerlerde onun,
hiçbir şey duymak istemezken
ateşimin çıktığını vurgulayan nabzım. bir yerlerde
o donmuş toprağın içinde
varolmaya çalışması geleceğimizin.
başımı kaldırıyorum – yüz yüze gelmek istercesine sesinle,
bütün canlı, kıpırdayan geleceğiyle
içime dolan. sonra dönüyorum
basit sözcüklerine kitabın.
on yıl oluyor sen öleli.
yalnızca bir hikaye bu.
senin hikayen. benim hikayem.
Çeviri: Savkar Altınel & Roni Margulies