Bunları da Okuyun

    Güneşe Şiiri – Nurullah Genç

    29 Aralık 2021

    Bir Acayip Duygu… Şiiri – Nazım Hikmet Ran

    20 Mart 2022

    Canto L Şiiri – Ezra Pound

    29 Aralık 2021

    Dolaşır (Sabahın Seher Vaktinde) Şiiri – Gevheri

    29 Aralık 2021

    Ey Peri Cihana Sen Gibi Dilber Şiiri – Gevheri

    29 Aralık 2021

    Semaver Külü Şiiri – Sunay Akın

    20 Mart 2022

    Müfredât 89 Şiiri – Aziz Mahmud Hüdayi

    29 Aralık 2021

    Farzet Hiç Ayrılmadık Şiiri – Can Yücel

    28 Aralık 2021

    Baba Olmak Şiiri – Cesare Pavese

    29 Aralık 2021

    Dedikodu Şiiri – Orhan Veli Kanık

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Yabancı Şairler»Thomas Stearns Eliot»Hamlet Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Hamlet Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Thomas Stearns Eliot- Thomas Stearns Eliot
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Hamlet oyununun ilk sorun olduğunu, Hamlet karakterinin ancak ikinci derecede
    kaldığını pek az eleştirmen kabul etmiştir. Hamlet karakteri, o en sakıncalı
    eleştirmen türü için özellikle bir ayartıcı olagelmiştir. Bu tür
    eleştirmeninin kafası doğuştan yaratıcı bir düzen taşır, ama yaratma gücündeki
    bir eksiği yüzünden kendini eleştiri alanında dener. Böyle kafalar, çoğu zaman
    Hamlet’de kendilerindeki sanatçı yanı ortaya koymalarına yarayacak bir özellik
    bulmuşlardır. Hamlet’den bir Werther yapan Goethe’nin, Hamlet’den bir
    Coleridge yapan Coleridge’in kafaları böyleydi; belki kisi de, Hamlet üzerine
    yazarken, ilk işlerinin bir sanat yapıtını incelemek olduğunu unutmuşlardı.
    Goethe ile Coleridge’in Hamlet konusunda yazarken ortaya koydukları eleştiri
    türü, karşılaşabileceğimiz en yanıltıcı türdür. Çünkü, her ikisi de kendi
    yaratıcı güçlerinin ortaya çıkardığı değişik Hamlet’i, Shakespeare’inkinin
    yerine koymakla, eleştiride düştükleri yanlışı daha usa yatkın kılmışlardır.
    İyi ki Walter Pater bu oyun üzerinde durmaya kalkışmamıştı.

    Günümüzün iki yazarı, Mr. J.M. Robertson ile Minnesota
    Üniversite’sinden Profesör Stoll, karşı yönde bir davranış olarak övgüye değer
    küçük kitaplar çıkardılar. Mr. Stoll, on yedinci ve on sekizinci yüzyıl
    eleştirmenlerinin emeklerini yeniden bize anımsatarak değerli bir hizmet
    görürken, şu gözlemde bulunuyor:

    “Onlar, kendilerinden sonrak Hamlet eleştirmenlerinden daha az
    ruhbilim bliiyolardı, ama ruhca Shakespeare’in sanatına daha
    yakındılar; baş karakterin önemi üzerinde değil de, daha çok bütünün
    önemi üzerinde direnirken, eski moda tutumlarıyla oyun sanatının
    gizlerine daha çok yaklaşmış oluyorlardı.”

    Sanat yapıtı, sanat olarak yoruma gelmeyendir; yorumlanacak hiçbir
    şeyi yoktur; onu ancak ölçütlere göre, başka sanat yapıtlarıyla
    karşılaştırırak eleştirebiliriz; «yorum»a gelince, bunda başlıca amaç yapıtla
    ilgili, okurun bilemeyeceği tarihsel olguların tanıtılması olmalıdır. Mr.
    Robertson, pek haklı oalrak, Hamlet eleştirmenlerinin, Hamlet’de apaçık olması
    gereken şeyi görmemekle nasıl başarısızlığa düştüklerini gösteriyor: Hamlet,
    her biri kendinden öncelerin yaptığından kendi yaptığını çıkaran bir dizi
    değişik adamın çabalarını yansıtan katmanlı bir oluşumdur. Oyunun bütününü
    Shakespeare’in kendi tasarımı sayacak yerde, Hamlet’in son biçiminde bile
    kendini gösteren çok ham gereçler üzerine kurulmuş olduğunu düşünürsek,
    Shakespeare’in yapıtı apayrı görünür bize.

    The Spanish Tragedy, Arden of Feversham gibi birbirine hiç benzemeyen
    iki oyunun yazarı olduğunu kesinlikle bildiğimiz, olağanüstü bir dramatik
    (şiirsel değilse bile) deha taşıyan Thomas Kyd’in de daha önce yazılmış
    Hamlet’i olduğunu biliyoruz; bunun nasıl bir oyun olduğunu üç ipucundan
    kestirebiliriz: The Spanish Tragedy’nin kendisinden; Belleforest’in yazdığı,
    Kyd’in Hamlet’inin kaynağı olması gereken öyküden; Shakespeare’in sağlığında
    Almanya’da oynanan, Shakespeare’in değil Kyd’in oyunundan yapıldığı kesin
    kanıtlarla belirtilmiş bir uyarlamadan. Bu üç kaynaktan açıkça anlaşılır ki
    ilk oyunun konusu yalnızca bir öç konusudur; eylem, ya da gecikme, koruma
    görevlileriyle çevrili bir zorba kralı öldürmenin güçlüğünden doğar; Hamlet’in
    «delilik»i ise, kuşkulardan kaçmak için ustaca düzenlenmiştir. Öte yandan, son
    oyun olan Shakespeare’inkinde öçten daha önemli bir konu çıkar ortaya; böylece
    öç konusu «gölgelenmiş» olur; öç almadaki gecikmenin gerekçesi, bu gecikmenin
    ne gibi bir yarara dayandığı iyice açıklanmaz; «delilik» kralın kuşkularını
    uyutmak öşyle dursun, daha çok uyandırmak içindir. İnandırıcı olacak ölçüde
    tam bir değişiklik değildir bu. Üstelik, The Spanish Tragedy’ye o denli
    yaklaşan koşut deyiş biçimleri vardır ki, Shakespeare’in yaptığı işin, Kyd’in
    oyununu “düzelterek yazmak”tan başka bir şey olmadığına kuşkumuz kalmaz. Son
    olarak, oyunda açıklanmadan bırakılmış sahneler vardır – Polonius-Leartes,
    Polonius-Reynaldo sahneleri-, bunlar hoş görülecek gibi değildir; bu sahneler
    Kyd’in koşuk biçiminde yazılmamıştır, Shakespeare’in biçeminde olmadıkları da
    apaçıktır. Mr. Robertson bu sahnelerin de gerçekte Kyd’in oyunundan alınmış
    olduğunu, Shakespeare’in bu bölümleri başka bir yerden, belki de kendisinden
    önce aynı ıyunu işleyen üçüncü kişi Chapman’dan aktardığını ileri sürer.
    Giderek, çok kesin kanıtlarla Kyd’in oyununun da öbür uç oyunları gibi beşer
    perdelik iki bölümden kurulmuş olduğunu söyler. Bizce Mr. Robertson’un vardığı
    şu sonucun doğruluğu yadsınamaz: Shakespeare’in “Hamlet”ini, Shakespeare yapan
    ayrımı, bir ananın işlediği suçun oğlu üzerindeki etkisini konu edinmesidir.
    Shakespeare bu konuyu eski oyunun «çetin» gereçleri üzerine başarıyla
    kuramamıştır.

    İşin çetinliği sugötürmez bir gerçektir. Shakespeare’in baş yapıtı
    olmak şöyle dursun, oyun düpedüz bir sanat başarısızlığıdır. Çok yönlerden,
    bocalatıcıdır; öbür oyunların hiçbirinde görülmeyen rahatsız edici bir
    niteliği vardır. Oyunların içinde en uzunu, belki de Shakespeare’i en çok
    uğraştırmış olanıdır; gene de buradaki tutarsız, fazla sahneler, üstünkörü bir
    düzeltmede bile yazarın gözünden kaçmayacak türdendir. Koşuk değişiklikler
    gösterir:

    Look, the morn, in russet mantle clad,
    Walks o’er the dew of yon high eastern hill,

    (Bakın ama, kızıl bir örtüye bürünmüş sabah, doğudaki
    yüksek tepenin çiğleri üstünde yürür.)

    gibi dizeler “Romeo and Juliet”i yazan Shakespeare’in dizeleridir. V. Perde,
    II. Sahnedeki şu dizeler ise:

    Sir, in my heart there was a kind of fighting
    That would not let me sleep…
    Up from my cabin,
    My sea-gown scarf’d about me, in the dark
    Grop’d I to find out them: had my desire;
    Finger’d their packet;

    (Efendim, bir çatışma vardı içimde beni uyumaktan
    alıkoyan… Deniz giysilerimi geçirdim üstüme
    kamaramdan yukarı çıtkım. Karanlıkta el yordamıyla
    aradım onları: İsteğime ulaştım; aşırdım çıkınlarını 😉

    tam olgunluk çağının dizeleridir. Ustalıkta olsun, düşüncede olsun bir
    tutarsızlık göze çarpar. Oyunu Shakespeare’in çetin gereçlerle kurulu, koşuk
    düzeni başarısız öbür ilgi çekici oyunu “Measure for Measure” ile aynı döneme
    sokmakla kuşkusuz pek yerinde davranmış oluruz. Bu dönemin ardından
    “Coriolanus”da doruğuna varan, başarılı tragedyalar dönemi gelir. “Coriolanus”
    belki de Hamlet kadar «ilginç» değildir ama, “Anthony and Cleopatra” ile
    birlikte Shakespeare’in en güvenilir sanat başarısıdır. Belki de çoğu kimsenin
    Hamlet’i bir sanat yapıtı saymasının nedeni, ona sanat yapıtı olarak ilgi
    duymaları değil, salt onu ilginç bulmalarıdır. Yazın dünyasının «Mona
    Lisa»sıdır Hamlet.

    Hemlet’teki başarısızlığın nedenleri, öyle birden kavranacak türden
    değildir. Oyundaki temel coşkunun, bir oğlunun suçlu anasına karşı duyguları
    olduğunu söylerken Mr. Robertson doğruluğu apaçık bir sonuca varır:

    “(Hamlet’in) sesi annesinin düşüklüğünden ötürü acılar çeken bir
    kimsenin sesidir… Bir ananın suçluluğu hemen hemen çekilmez bir oyun
    konusudur; ama, ruhbilimsel bir çözüm getirmesi ya da daha doğrusu,
    sezinletebilmesi için, bu konunun sürdürülmesi, vurgulanması
    zorunluydu.»

    Gene de hepsi bununla bitmiyor. Shakespeare’in, «bir ananın suçu»nu,
    Othello’nun kuşkusu, Antonious’un çılgınca sevgisi, Coriolanus’un gururu gibi
    işleyemeyeceği değil bütün sorun. Hamlet’in konusu, uygun bir yolda
    genişletilerek bunlar gibi anlaşılması kolay, bütünlüğü olan, açık seçik bir
    tragedya haline getirilebilirdi. Soneler gibi Hamlet de Shakespeare’in
    günışığına çıkaramadığı, derinliklerine dalamadığı, ya da sanat biçimine
    aktaramadığı birtakım öğelerle doludur. Tıpkı sonelerde olduğu gibi, Hamlet’de
    de bu dugyuyu nerede bulabileceğimizi kestirmek güçtür. Konuşmalarda
    bulamazsınız onu; gerçekten de, iki ünlü «kendi kendine konuşma»yı inceleyin,
    Shakespeare’in koşuk düzenini görürsünüz, ama başka birinin, belki de “The
    Revenge of Bussy d’Ambois”nın V.Perde, I. Sahnesini yazan kişinin ortaya
    koyabileceği bir içerikle karşılaşırsınız Shakespeare’in Hamlet’ini ne eylemde
    bulabilirsiniz, ne de seçebileceğimiz herhangi bir alıntıda; bu eksiği
    yönünden oyun, Kyd’ın oyunundan bile öteye geçemez.

    Coşkuyu sanat biçiminde dile getirmenin tek yolu, ona bir «nesnel
    karşılık» bulmaktır. Başka bir deyimle, o belirli coşkunun örneği olabilecek
    bir nesneler dizisi, bir konuma, bir olaylar zinciri bulmaktır. Öyle ki,
    duyusal yaşantı çerçevesinde algılanacak o olguların verilmesiyle coşku
    birdenbire uyandırılmış olsun. Shakespeare’in daha başarılı tragedyalarından
    herhangi birini incelerseniz, bu şaşmaz dengeyi görürsünüz; görürsünüz ki
    uykuda yürüyen Lady Macbeth’in zihinsel durumu, imgelenmiş duyu izlenimlerinin
    ustaca bir araya getirilmesiyle iletilir size; karısının ölümünü işiten
    Macbeth’in sözleri, oyundaki olaylar zincirinin son halkasından kendiliğinden
    doğuvermiş gibidir. Sanatın «zorunluluğu», ortaya konanlarla, duyulan coşkunun
    tam bir karşılıklı denge halinde olmasını gerektirir. Bu da Hamlet’deki
    eksikliğin ta kendisidir. Hamlet (kişi) anlatılamaz bir coşkunun uyruğu
    altındadır; bu coşku ortaya konan olguları aşmaktadır. Hamlet ile yazarı
    arasında varsayılan özdeşlik, şu noktada gerçektir: Hamlet’in duygularına
    nesnel eşdeğer bulamamaktan doğan bocalaması, yazarının sanat sorunu
    karşısındaki bocalamasının bir uzantısıdır. Hamlet’in bütün güçlüğü,
    tedirginliğine neden olan annesinin, kendisinin duygularına yeterli bir
    eşdeğer olamayışıdır; duyguları, annesini içine alır, aşar. Anlayamadığı,
    nesnelleştiremediği bu duygu, böylece, yaşamasını zehirleyen, onu eylemden
    alıkoyan bir engel olarak kalır. Seçebileceği hiçbir davranış bu duyguyu
    yatıştıramaz, Shakespeare’in de olay örügüsünde yapabileceği hiçbir
    değişiklik, Hamlet’i dile getirebilme olanağını vermezdi kendisine. Nesnel
    karşılğa engel olan şey, doğrudan doğruya buradaki sorunun verileri, bu
    verilerin doğasıdır. Gertrude’un suöluluğunu arttırmakla Hamlet’de bütünüyle
    değişik bir coşku sağlanabilirdi; Gertrude yalnızca olumsuz, anlamsız
    karakteri yüzünden Hamlet’de birtakım duygular uyandırır; gerçekte bu
    duygulara kaynak olabilecek güçte değildir.

    Hamlet’in «delilik»i Shakespeare’in elinde oyuncaktır; daha önceki
    oyunda bu delilik, seyircinin de anladığını söyleyebileceğimiz, baştan sona,
    yalın bir düzendir. Shakespeare’de ise delilikten az, yapmacıktan arta bir
    şeydir. Hamlet’in yersiz şakacılığı, tümceleri yineleyişi, söz oyunları,
    kuşkulardan kaçmak için ustaca düzenlenmiş ölçülü biçili bir yol değil, bir
    tür duygusal boşalmadır. Hamlet karakteri yönünden düşünürsek, bu, eyleme
    dökülemeyen bir coşkunun düştüğü gülünç durumudur. Nesnesi olmayan, ya da
    nesnesini aşan, coşkun, korkunç, yoğun duygular her duyarlı kişinin
    karşılaşabileceği şeylerdir; hiç kuşkusuz hekimlerin çalışma alanına girer bu
    konu. Sık sık delikanlılıkta görülür böyle duygular; sıradan kişi, bu
    duyguları uyutur, ya da günlük iş yaşamına uyacak biçimde yontar; sanatçı ise
    dünyayı coşkularında yoğunlaştırma yetisi ile onları canlı tutar, Laforgue’un
    Hamlet’i bir delikanlıdır; Shakespeare’in Hamlet’i ise değildir; onun için bu
    yolda açıklanamaz, duyguların taşkınlığı hoşgörülemez. Şunu çekinmeden
    söyleyebiliriz ki Shakespeare burada başından büyük bir işe girişmiştir. Bu
    işe neden giriştiği çözülemeyecek bir bilmecedir; hangi yaşantının zorlayışı
    ile anlatılamayacak ölçüde korkunç olanı dile getirmeye yeltenmiştir, bunu hiç
    bilemeyiz. Bunun için, yaşamından birçok olayı bilmemiz gerekir; Montaigne’in
    “Apologie de Raimond Sebond”unu (II. 12) okuyup okumadığını, ne zaman, hangi
    kişisel yaşantıyla birlikte, ya da hangi yaşantıdan sonra okuduğunu bilmemiz
    iyi olurdu. Sonuç olarak, olguların ötesine taşan, bu yüzden de kavranamaz
    nitelikte olan bir yaşantıyı bilmek zorunda kalıyoruz.
    Shakespeare’inkendisinin bile anlayamadığı şeyleri anlamamız gerekiyor.

    (1919)

    Hamlet Şiiri - Thomas Stearns Eliot Hamlet Şiiri - Thomas Stearns Eliot şiiri Thomas Stearns Eliot şiirleri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Little Gidding Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Histeri Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Dört Kuartet Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Yolculuk Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Simeon’a Bir Şarkı Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Rum Tum Tugger Şiiri – Thomas Stearns Eliot

    Bunları da Okuyun

    Işık Şiiri – Sedat Umran

    29 Aralık 2021

    Evlâ Olan Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Giden Gençliğe Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021

    Benden Size Şiiri – Muzaffer Tayyip Uslu

    29 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Ahmet Selçuk İlkan

    Yaşa Yaşayabilirsen Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    Ahmet Selçuk İlkan

    Hayat boş bir masal değil Oku okuyabilirsen Nakış nakış iplik iplik Doku dokuyabilirsen Ekmek aslanın…

    Farzet Hiç Ayrılmadık Şiiri – Can Yücel

    28 Aralık 2021

    Kelam Bilmeyene Söz Bilmeyene Şiiri – Aşık Sefai

    29 Aralık 2021

    Üş De Yine Geldim Şiiri – Yunus Emre

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Sözcükler Sözcükler Şiiri – Zahrad

    29 Aralık 2021

    Seyyah Olup Şu Âlemi Gezerken Şiiri – Kul Himmet

    29 Aralık 2021

    Kaşların Karasına Şiiri – Neşet Ertaş

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Ruhsati şiirleri Karacaoğlan şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Agah şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.