yıllar var ki yün ören
kadınlar kadar geçmişim kendimden
parkeleri küflenmiş bir evin
uçuruma açılan koridorlarında
nefesimi tuta tuta ölüyorum
vaktin ağrılarını içime çekerek
bağışlanmak için çok geç,
bağışlamak içinse erken
iki bayram arasında hayatla yüzleşilmez
kendime sakladığım her masum söz
beni yaralar ilk, yani hiç kimse
daha gerçek değil gölgesinden
bundan böyle hiçliğin hükmü sürecek
neyi anlamaya çalışsam anlamsız
yağmur kirpiktir, deniz kara, çocuk kum saati
bir yerlerde taze bir sabah var
günaydın iyi kuşlar,
gidip o sabahı beklemem gerek.