iplik gibi bükülen ışığın sözünü dinle
çünkü kırmızı
yanınca ve susunca bütün düşler
ağacın kayığına bin ve açıl bütün denizlere
şubat ölümdür dilin uzak yollarında
kalemi tutan el titrer ve kandil başucunda
zaman kurtlarını salar en ince kovuklara
iplik gibi bükülen ışığın sözünü dinle
iplik gibi bükülen ışığın sözünü dinle
çünkü sarı yaraları sarar beklenmedik ölümlerde
beyaz hiç olmadı, hiç olmayacak da
yeşil: kutsal bir söz, orada her şey mümkün
siyahın göstermediği karanlık aynasında
mart gelince karları temizleriz
boylu boyunca yattığımız kış manzarlarından
ateş suya eğilir, gece yenilenir
karton şehrinde bir japon resminin
belki bir ağaç ansızın çiçeklenir
iplik gibi bükülen ışığın sözünü dinle
savaş kırmızı ışıklar yakar en serin kalpte bile
davulların uğultusunu bir an duyarsın da
içinde bir denize varamamanın yalnızlığı
heykel diye sarılıp uyuduğun cesetlerle
bir istasyon bir istasyonu izler
mayıstır ve bilirsin hiç gelmeyecekler
suyun zamanı tükettiği o karanlık aynada
barakasından korkuyla fırlayan asker
duyup da baharın gürültüsünü
işte o gün ve ondan sonra
çok önemli bir sözü unutmanın şaşkınlığıyla
oturup bir şiir yazarsın ve ışık
ölümü bekleyen bir ruh gibi titrer başucunda