gidelim istiyordunuz (suya bak ter basmış sıcak bir yaz korosu)
aşağıya doğru durgun atlar, sonra daha aşağılara uzanan
göz alabildiğine geniş otlar ve çiçekler arasında
iki bacağını sonsuza dek açan yol
kimse bilmiyor artık nereye gittiğini
ah bir dal olalım istiyordunuz, meyvasız, kırık bir dalı kim ister
yalnızca deli gibi köpüren ırmakta bir o yana bir bu yana
savrulan (hayat mı diyordunuz)
açılmış bacakların ortasında kararsız
kimse bilmiyor artık nereye gittiğini
bir attım ben çok zaman önce, kartalların çığlıkları
vadileri boğarken ve yarı açılmış sandukasında gecenin
bakirelerin gözyaşlarıyla parçalanmış gerdanlık
ne çok yaraşırdı size, uzun gölgeniz
ve savrulan saçlarınızın içinden geçerken karanlık
gökyüzünü iki yarım küreye biçen kılıcınızla
takım yıldızların arasında ilerleyen
bir attım ben, ikiz güneşlerin parladığı yerlerde
yalnız patikasında samanyolunun
ama…
kimse bilmiyor artık nereye gittiğini
düşman rüzgarın önündeki karanlık
hangi ağaca çarpacak, bilir misiniz
eski bir kalp sızısı gibi
aranıyor, aranıyor, aranıyor
her yolun başında bir bakire onu bekliyor
ama…
kimse bilmiyor artık nereye gittiğini
bir tek o biliyor
birbirini yansıtan aynalar panayırında
bütün yolların gittiği tek bir yer vardır
ama…
kimse bilmek istemiyor artık nereye gittiğini