Boynunda dolanıyor gün. Orada ölüm
yorumdur hayata. Ağızdaki son kelimenin
öbür yanı; rozetinden vurulan çocuk
hep avuçta tutulan bir köz parçası…
Orkidesi kırık, duyguları yara içinde.
Gökyüzünü çizip durmuştur dalgınlığı
kaybolan elleri bulunmuştur, sonsuz elleri
bir balığın karnında. Bir gürültüyle buruşturulmuş
aldığı haber. Şimdi haziranı tartışıyor
kendi kendine. Taşın sessiz öfkesini öğreniyor
bir çocuk. Kente sığmıyor aşkların kokusu da.
Çırpınıyor bir yavru kuş, bilmeden nedenini
anlamadan kanatlarının karıştığını rüzgâra
düşecek uzun çığlığı, gagası yırtılacak
sürçecek kalbimiz, uçurum kendine itecek bizi
bir bozgunu kurcalayıp duracak sevgilimiz.
Kan iz sürüyor. Koyulaşıyor ayrılık.
Anlamına çalışmakta yılanlı kuyu.
İçimizde büyüyen bir uzaklık gibi deniz.
Çürümeye başlayan gecede artık yalavuz
kucaklaşırken ne kadar sivriyiz birbirimize
bir suçuz kocaman öpüşürken
dokunulmaz yarayız kendimize.
Yüzümüz bomboş ve en çıplak yerimiz
ayartıldığımız doğru, hasretimiz geçersiz.
Hep orada rozetinden vurulan çocuk
artık, dünyayı insana gömecekler.
E, Nisan 2001