Siz yine gezedurun
yırtık pabuçlarınızla
şehrin en fukara sokaklarını.
Ayaklarınızda bir karış kir var
ve sabunlu sularda yıkanmamıştır elleriniz.
Sizi ben,
tozundan, toprağından çıkardım,
tozuna, toprağına kurban olduğum
karanlık sokakların!
Yirminci asrın
pek de aptal şairleri var;
doyurup adamakıllı karınlarını,
günde üç defa
Allah’a mektup yazıyorlar.
Halbuki sizin ben,
tatlı bir duman gibi çıkaracağım yarın,
geniş ve uzun bacalarından
neşeli fabrikaların!
Belki kâfi gelmez ömrüm.
Belki bir gece yarısı,
yaslanıp köhne bir evin kapısına,
ansızın ölürüm.
O gece siz,
yalnız benden konuşacaksınız bizim sokakta usul usul.
Belki de bir gün sabaha karşı,
enfes bir rüzgâr dolaşırken şehri,
kahpece haklanırım bir duvar dibinde.
O gün akşamı siz,
ölümü seyredenler arasından,
gözyaşlarınızı akıtıp içinize,
bir ordu gibi geçeceksiniz! ..