Bunları da Okuyun

    Kaleler Şiiri – Konstantinos Kavafis

    29 Aralık 2021

    Yiğidi Gül Ağlatır Şiiri – Ömer Lütfi Mete

    29 Aralık 2021

    Ateşim Yanmadan Tütünüm Tüter Şiiri – Ignac Kunos

    29 Aralık 2021

    Ocağımda Tütmez Oldu Tütünüm Şiiri – Seyrani

    29 Aralık 2021

    Gırnata’ya Hiç Gitmemiş Birinin Baladı Şiiri – Rafael Alberti

    29 Aralık 2021

    Hortlak Şiiri – Charles Baudelaire

    29 Aralık 2021

    Yer Yok İken, Gök Yok İken Şiiri – Teslim Abdal

    29 Aralık 2021

    Üzülürsün Şiiri – Şeyh Edebali

    29 Aralık 2021

    Küçük Zaman Sözlüğü Şiiri – Behçet Necatigil

    29 Aralık 2021

    Parkta Serenad Şiiri – Ahmet Muhip Dıranas

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Sabahattin Ali»Bir Firar Şiiri – Sabahattin Ali

    Bir Firar Şiiri – Sabahattin Ali

    Sabahattin Ali- Sabahattin Ali
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    İki candarma İdris’i aralarına almış götürüyorlardı.

    İdris ayaklarına basamayacak haldeydi. Candarmalar çok dövmüşlerdi, fakat seke seke yürümeye çalışıyordu.

    Bayram namazında İmamköy Camii’ni bastığını ve orada namaz kılanları soyduğunu en nihayet itiraf etmişti.

    Halbuki böyle bir şeyden haberi bile yoktu…

    Ne çare? .. Dayak bu… Her şeyi söyletir.

    En aşağı yedi sene yiyecekti.

    Seke seke yürüyor, ara sıra ayağı bir taşa takılıp sendeledikçe candarmaların birisi koluna yapışıyordu.

    Biraz yürüdükten sonra kendisine bir de sigara verdiler…

    Bunlar da aslında fena adamlar değildi… Fakat ne yapsınlar, vazife… Takibe çıkarken, -faili bulmadan gelirseniz gözüme görünmeyin! – diye yüzbaşı sıkı sıkı emirler vermişti. Köyü soyan çoktan kirişi kırmış olacağı için, ne yapıp yapıp fail bulmak lazımdı.

    İdris de zaten kaç senedir buralarda serseri serseri dolaşıyor, binbir türlü dalaverelere girip çıkıyordu.

    Birkaç kere de sigara kağıdı ve çakmaktaşı satarken yakalanmıştı.

    Asıl mühimi, köylü kendisinden şikayetçiydi. İlk zamanlarda rahmetli babasının -babası köyün imamıydı- hatırını sayanlar bile onun bu hallerini görünce kaybolmasını istemeye başladılar.

    İdris köyde kaldıkça candarmanın ayağı kesilmeyecekti.

    Bunun için candarmalar İdris’i yakalayınca, muhtarla köy bakkalı, İdris’i vakadan bir gün evvel İmamköy tarafına giderken gördüklerini söylediler…

    Bu kadarı yeterdi. Üst tarafını candarmalar söylettiler…

    İdris İmamköy Camii’ni bayram namazında nasıl soyduğunu anlattı..

    Şimdi İmamköyü’ne gidiyorlardı.

    İdris düşünüyordu; adamakıllı dalmıştı.

    Bu dakikada aklında, ne yediği dayak ne de yiyeceği yedi sene vardı. Onun zihnini büsbütün başka bir şey, başka bir düşünce dolduruyordu.

    Bu düşünce ona dayaktan ve hapisten daha acı geliyordu.

    Fazla işlemeye alışmamış olan kafası bir çare arıyor, bulamıyor, sıkıntısını, dışarıya fırlayan gözlerinde, yüzünün birbirine karışan sinirlerinde gösteriyordu.

    Düşündüğü şey şuydu:

    İdris dayak yerken, köyü soyduğunu söylemişti. İş bu kadarla bitmiyordu. Deliller de lazımdı. Bunun için paraları ve gümüş saatleri nereye koyduğunu söylemek icap ediyordu.

    Ne parası? Ne gümüş saati… Hatta ne soygunu? .. Fakat söylemek lazımdı… Sopa, dipçik ve tekme dayanılır gibi değildi. Beyni kafasından fırlayacak gibi oluyordu: Ne söylesin?

    -İmamköyü’nü ben soydum! – demek kolay… Fakat paralarla gümüş saatleri meydana çıkarmak zor…

    Hem çok zor…

    Değnekler, tekmeler, dipçikler kalkıp iniyordu. Bayılacak gibi oldu. Gözleri karardı. Elini hafifçe kaldırdı:

    -Diyivereceğim! – dedi.

    Candarmalar bıraktılar. Yüzüne su serptiler. Bir sigara verdiler. O zaman İdris ilk aklına gelen ismi söyledi:

    -Paralar İmamköyü’nde kahveci Süleyman Ağa’da! – dedi.

    Dayak kesilmişti. İdris’in de o zaman düşündüğü yalnız buydu. Fakat İmamköyü’ne doğru yola çıkınca büsbütün başka şeyler düşünmeye başladı. -Yandı garip Süleyman Ağa! – dedi

    Süleyman Ağa, kendi köyünde olsun, İmamköyü’nde olsun, ona hala yardım eden bir tek kişiydi. Kahvesinde yatacak yer verir, ona nasihat falan ederdi.

    Nereden aklına evvela bu zavallının ismi gelmişti? ..

    Şimdi candarmalar, hiçbir şeyden haberi olmayan ihtiyarı yatıracaklar ve döveceklerdi. Gebertinceye kadar döveceklerdi.

    Süleyman Ağa: -Bilmiyorum! – diyecek, binbir türlü yemin edecek, fakat dayağı yiyecekti. Titrek sesiyle yalvaracak, anlatmak isteyecek, kıvrım kıvrım kıvranacak, fakat dayağı yiyecekti.

    Ak sakallı ihtiyarın, sakallarından yaşlar akarak ağladığını görür gibi oldu. İhtiyarın iki kat olmuş beline tekmelerin, dipçiklerin indiğini görür gibi oldu. Beyaz, gür kaşların altında, feri kaçıp dışarı fırlayan iki gözün kendisine dikildiğini, -beğendin mi ettiğini, İdris! – demek isteyerek baktığını görür gibi oldu.

    Beline tekrar bir dipçik yemiş gibi inledi.

    Candarmaların biri ona yandan bir göz attı… Sonra bir sigara daha çıkarıp verdi…

    İdris sigarayı göbeğinin üzerinde sallanan kelepçeli elleriyle yakalayarak ağzına götürdü. Sıkı sıkı bir iki nefes çekti.

    Beş on adım daha gittiler…

    Sigara İdris’in ağzından düştü…

    A-ah… Bunu yapamayacaktı…

    Karşıdan İmamköy görünmüştü… Evvela bir iki uyuz ağaç, sonra birkaç kerpiç ev… Beş on çıplak çocuk…

    Yüz adım daha… Sonra köye geleceklerdi… Ve Süleyman Ağa.

    İdris etrafına bir bakındı… Şosenin sağ tarafı fundalıktı. Candarmalara baktı: Silahları ellerinde gidiyorlardı.

    Bir sıçradı, hendeğin öbür tarafına atladı, düştü, tekrar kalkarak fundalıkta koşmaya başladı. Candarmalar -şırrak- diye mekanizmaları açıp kapadılar, ondan sonra iki tok ses… Havada kısa ve keskin bir vınlama oldu, İdris olduğu yere yıkıldı.

    Candarmalar yanına koştular. Ağzından ince bir çizgi halinde kan geliyordu. Gözlerini açtı: -Süleyman Ağa’nın bir şeyden haberi yok…- dedi: Başı yana düştü. Ağzından tekrar ve çok kan geldi. Tekrar gözlerini açarak: -Benim de…- dedi.

    Gözlerini bir daha kapayamadan hafifçe gerildi. Olduğu yerde dimdik kaldı.

    1933

    Bir Firar Şiiri - Sabahattin Ali Bir Firar Şiiri - Sabahattin Ali şiiri Sabahattin Ali şiirleri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Üzüntülüydüm Şiiri – Sabahattin Ali

    Kurbağanın Seranadı Şiiri – Sabahattin Ali

    Tasavvur Şiiri – Sabahattin Ali

    Kırlangıçlar Şiiri – Sabahattin Ali

    Kürk Mantolu Madonna Şiiri – Sabahattin Ali

    Köprünün Geceleri Şiiri – Sabahattin Ali

    Bunları da Okuyun

    Ut Ameris Ama Şiiri – Afşar Timuçin

    29 Aralık 2021

    Savaşçının Ölüm Türküsü Şiiri – Afşar Timuçin

    29 Aralık 2021

    Kanto XVI Şiiri – Ahmet Ada

    29 Aralık 2021

    Renkler-şekiller-sayılar Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Ahmet Cemal

    Geçmiş Bir Dua Kitabından I Şiiri – Ahmet Cemal

    Ahmet Cemal

    Nice yazsonlarında eylül yapraklarına gergeflediğiniz öyküleriniz tozlu bahçelerde unutuldu mu hiç? Sonbahar sürgünüdür gidişleriniz.Benekli kedilerin…

    Ömrümüzün Özeti Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Batış Şiiri – Sezai Karakoç

    29 Aralık 2021

    Bizim Gibi Şiiri – Orhan Veli Kanık

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Rütbe Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021

    Dîvân İder Vakt-i Seher Şiiri – Baki

    29 Aralık 2021

    Mum Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Ruhsati şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Agah şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Karacaoğlan şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.