Nasılsa ismini duymuş ki bendegânından,
Hüsâm Efendi’yi aldırmak istemiş Sultan.
İrâdeler geledursun, o, i’tizâr ederek,
Saray civârına yaklaşmamış, değil gitmek.
Bu izz ü nâz üzerinden epey zaman geçmiş;
Günün birinde, Beşiktaş taraflarında bir iş,
Sürüklemiş o havâlîye Mesnevî-hânı.
Duyunca vak’ayı Abdülmecîd’in erkânı,
«Çağırtalım mı? » demişler; «evet» demiş, Hünkâr;
Takım takım yola çıkmış hemen silâhşorlar.
Hüsâm Efendi henüz Dolmabahçe’lerde iken,
Gelip yetişmiş adamlar, üçer beşer, geriden.
— Efendimiz bizi gönderdi, çok selâm ediyor;
«Görüşmek istiyorum, kendi istemez mi? » diyor.
Uzun değil ki saray, işte dört adımlık yer;
Hemen dönün, gidelim, hiç düşünmeyin bu sefer!
Dönün, ricâ ederiz…
— Dinleyin, sabırlı olun:
Ben elli beş senedir teptiğim yegâne yolun,
Henüz sonundan uzakken, tükendi gitti ömür;
Tutup da bir geri döndüm mü, yandığım gündür!
Hilvan, 4 Şubat 1341 (1925)