Bunları da Okuyun

    Bir Adam, Bir Kuş… Şiiri – Ante Popovski

    29 Aralık 2021

    Nehirdi Aşka Hallac Şiiri – Nurullah Genç

    29 Aralık 2021

    Yiğitler Silkinip Ata Binende 1 Şiiri – Köroğlu

    29 Aralık 2021

    Sürdüm şu denlü reh-güzer-i esbüne yüzüm Şiiri – Aşık Çelebi

    29 Aralık 2021

    Diriliş Saati Şiiri – Erdem Bayazıt

    29 Aralık 2021

    Düşük Ninni Şiiri – Enis Batur

    29 Aralık 2021

    Kardeş Kahraman Macarlar Şiiri – Hüseyin Nihal Atsız

    29 Aralık 2021

    Gelecek Şiiri – Bertolt Brecht

    29 Aralık 2021

    Daha Gözleyim Mi Ey Mavi Donlu Şiiri – Ruhsati

    29 Aralık 2021

    Yüce Dağlar Ne Kararıp Pusarsın Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Dönemler»Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)»Abdülhak Hamit Tarhan»Makber’in Mukaddimeleri Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Makber’in Mukaddimeleri Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Abdülhak Hamit Tarhan- Abdülhak Hamit Tarhan
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Makber -ki âsâr-ı mevcûdemin en âhiridir- fenâ bulmuş bir vücûdun bekâsı için yapıldı. Makâbirde mündemiç olan meâli-i şi’riyyeden Makber’de bir eser bulunmadığını bilirim. Makber bir feryâd-ı tahassürü şâmildir ki, hiçliğe müstenid olduğu için mütalaasından hâsıl olacak netice de hiçtir; lâkin bence bir şeydir.
    Evet, bu kitâbı pâymâl-i mütalâa eden fikir bir kabristânı dolaşmış olur. Ve kabristânda vâki olduğu gibi, hiç bir şey anlamayarak, içinden çıkıp gider.

    Bu kitâbın mukaddimesini görmekle neticesine vâkıf olmak, yâhûd mündericâtını okumakla ismini düşünmek birdir. -Bu kitap kabristânda yazıldı ki, bedbaht müellifini iyi tanıyanlara keder, tanımayanlara ise kelâl verir. Teessürâtımı yalnız gönlümde saklamak, yâhûd yazıp da bastırmamak mümkün, belki de evlâ iken, bu surette meydana çıkarmak lâzım mı idi, suâli vârid olursa, onun cevâbı hâzırdır:

    Vâdi-i sükûta düşenlerin ecsâdından mürûr-ı zaman ile bir avuç toprak kaldığı gibi, gönülde olan en aziz bir yâdigârdan da mürûr-ı zamanla bir belirsiz hayâl kalır.

    Ben o hayâle kani’ değilim.

    Kitâbı yazıp da evrâkım içinde hıfzetmek ise efkâr-ı müteeyyise, yâhûd âzâ-yı meyyite gibi perîşânlığına hizmet eder.

    Ben o perîşânlığa tahammül edemem.

    Ya kitâbı meydana çıkarmak, yukarda ümit ettiğim gibi, bekâsına mı hâdim olacak? O da değil. Makber, hiç olmazsa, benden ziyâde muammer olacaktır. İşte bunun için neşrolundu.

    Gönlümdeki feryâddan yapılmış bir mezardır ki, muhteviyâtını taşlara yazılmış sözler gibi isterim. Heyhât!

    Makber’in hâvi olduğu feryâdlar ayrı ayrı birtakım kabirlerdir.

    Fakat bunların hepsinde yalnız bir vücûd defin bulunuyor. O vücûd ise, bana sevdiğim bir yüzde tecelli eden insâniyyettir.

    Ben, bu kitâbı kendim okuyayım diye yazdım. Zîrâ hissiyâtıma iştirak edecekler nâdir, belki dahi birkaç nevâdir olacağını bilirim.

    Bir de zâten kimsenin şerîk-i teessürüm olmasını istemem. Korkarım ki o iştirak tecrübeye mütevakkıftır. Ben isterim ki, hâline ağladığım biçâre için yalnız kendim ağlayım. Bu yalnızlık, pek büyük bir azâb olduğu için bana ayn-ı tesliyet gelmelidir.

    Mutâli’ görür ki, bu mukaddime dahi kendim için yazılmış bir kitâba benziyor.

    Geçelim.

    Makber’in birtakım tekerrürâttan ibâret olan muhteviyâtı yalnız bir lakırdıdır. O lakırdı ise, yalnız mezardır: Bütün âvâzelerin neticesi yalnız son nefes olduğu gibi.

    Makber’in âsâr-ı sâirem gibi, fenâ bulacağında şüphem yoktur. Zâten teessürümün muhafaza-ı şiddetine ebediyyet bile kifâyet etmez. Müellif Hâlık’ının huzuruna yüreğinden bu yaranın kanları cereyan ede ede çıkacaktır. Bazı kalblerde kederle sürûr birbirine cânişin olamaz. Kalb vardır ki perverde ettiği hüznü, dünyânın olanca haz ve meserretleri izâle edemez. Yine de o hüzün hiç bir mesrûriyete mâni değildir. Bazı gönüllerde ise, hüzün ve meserret müctemi bulunur. Bir hüzünde safâ bulunması, bir tebessümün keder-engiz olması bundandır. Fakat yine kalb vardır ki, muhafaza ettiği kederi sevinç tezyîd eder. Benim kederim bu ekdârdandır.

    Kederimin artması için, sevinmek isterim. Bunu kimselere anlatamam. Bu hissin lisânı anlaşılmaktan berîdir. Sükût edelim.

    Fakîrin bir eseri olduğu için Makber’i şiir diye telakki etmek isteyen, okursa, mütalaasında benim şâirliğimden bir nişan bulmaz. Ancak düşünür ise, bir feryâd duyar ki, isterse onu bir şiir zanneder. O feryâd, beşerin aczidir.

    En güzel, en büyük, en doğru şiir, bir hakîkat-ı müdhişenin tazyiki altında hiçbir şey söyleyememektir. Makberise, hitâbet ediyor.

    İnsan, bazı kerre, hâtırına gelen bir hayâli tanıyamaz, o kadar güzeldir.

    Zihninden uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bu acz ile bir feryâd koparır, yâhûd pek karanlık bir şey söyler, yâhûd hiç bir şey söyleyemez de, kalemini ayağının altına alıp ezer. Bunlar şiirdir.

    Makber, gönlümden doğmuş bir teessürü hâvi iken, bazı taraflarınca benim, rivâyet olunan şâirliğimle büsbütün ecnebidir. Okuyan, birbirine benzemez iki lisân bulur ki, Makber’in belki iki adam tarafından yazıldığına zâhip olur.

    Hele yazdığım şeylerin bazısı o kadar benim değildir ki, mânâlarını kendim de anlayamam.

    Hikâye-i mazîye dair olan cihetleri -ki en harab yerleri olduğu halde, en sevdiklerimdir- beni şair sayanları giryân, yâhûd saymayanları daha ziyâde râst-beyân eder.

    Bazı vâdileri de yine benim şiirime değil de bir tâze kızın mezarına benzer. Birincisi nakâyıs-ı edebiyyeden, ikincisi nakâyıs-ı insâniyyedendir.

    Tasvir-i fezâile taalluk eden cihetlerine gelince, pek nâkıs, yâhûd pek nâ-kâfidir.

    Bazı tarafları da, feryâd hâlinde olduğu için, o kadar yerde kalmaz.

    Makber, umumiyyeti itibariyle pek çok nazarlar için soğuk bir eserdir. Bu soğukluk, yalnız benim kalbimi ihrak eder.

    Âlem-i edebiyyatta bir âhiret lâzımdır. Makber, o âhiretten nişandır.

    Makber, hayat-ı edebîmizin kabristânıdır, benim zevâlimdir.

    Makber, bir fikri birçok tarz-ı beyanda söylüyor. Elfâzı havâs için hiç, mânâsı havâs ve avâm için hiç, vücûdu bir merhum için mezar, binaenaleyh bence bir şeydir.

    Makber, uğradığım felâketin ağırlığına nisbetle hafif, derinliğine nisbetle tehî, şiirliğine nisbetle hiçtir. Fakat, bana nisbetle bir şeydir.

    Makber, makber değil, bir türbe; türbe değil bir mabed; mabed değil bir küre; küre değil bir fezâ-yı bî-intihâ olmalıydı. Hâlbûki bir makber bile değil. Makber, nûr-ı ilâhînin indiği, fikr-i insânînin çıkamadığı bir minber olmalıydı.

    Makber, bir mahşer olmalıydı. Heyhat! ..

    Fikir çıkmamalıdır demem; çıkamaz bir hâlde bulunmalıdır. Makber’de iniyor, müebbeden iniyor! .. Bu ebedî iniş bir derinliğe dâl olsa bile, hayfâ ki, yine makber olmaktan başka bir şey değil. Makber’in mânâsı makâbirin zevâhirinden ibaret.

    Nakâyıs-ı edebiyye, nakâyis-i insaniyye demiştim. Evet, ne yapalım?

    Hatâyı tashih için, ne yapalım ki, en büyük hatâ musahhihten sâdır oluyor! .. Güzel çehreler nâmına, büyük nâmlar ashâbına heykeller yapıldığı gibi, güzel fikirler, büyük vak’alar için de beyitler yapılmalıdır. Mezar, Allah’ın yaptığı bir heykel. Biz onu nasıl tasvir ve tecsîm edebiliriz?

    Hangi şâir bir güzel kıza onu görmeyenlerin nazarında tecsîm edecek kadar cismâniyyet vermiş? Hangi kalem mehâsin-i tabiiyyeyi hakkıyla taklîd etmiş? Bizim yazıp da en güzel bulduğumuz şiirleri bize ilhâm eden tabiattır. O şiirler, suda görülen akse benzer ki, mutlaka hâriçte bir müsebbibi olur.

    Bazı ekâbir-i edeb, bir şairin meziyyâtı kendi beyninde tevellüd ettiğini iddia ederler. Ben bu fikirde değilim. Benim, eğer varsa, mehâsinim dağların, bayırların, güzel yüzlerin, çiçeklerindir. Seyyiâtım benimdir.

    Bitirmeden evvel şunu da söyleyim:

    Makber’in bende vukuunu haber verdiği musibet, her halimle beraber, eş’ârıma da bir büyük inkılâp getirdi. Bu inkılâbın sadmesiyle fikrimin ettiği hareket, tedenni, yahut terakki midir? Orasını ihvânım temyîz eder.

    Mukaddimede bile iki sözü bir araya getiremediğime dikkat buyurulsun. Dediğim inkılâp, sema ile mezarın müsademe edecekleri bir noktada, yâhûd bir fezâ-yı nâmütenâhide bulunmaktır. Kalbim, müddetlerce, bu iki kuvve-i hârikulâdenin arasında kaldı. Bunlar yakınlaştıkça ben tesliyet bulur, ayrıldıkça nevmîd olurdum. Nihâyet birleştiler. Ben ezildim. Makber çıktı! … Bu, şiir midir? . Ne mümkün! .. Sema ile mezar birleşmemeli, daha doğrusu, ayrı kalmalıydılar. Ben iftirak ve istiğrak ile figan etmeliydim. O, şiir olurdu.

    Makber’den evvel yazdığım şeylerin pek çoğunu beğenmem, bazısını pek az beğenirim. Makber’i ise hiç beğenmiyorum, çok seviyorum.

    Beğenmediğim şu sebepledir ki, bu kitâbın edebiyyât ile pek az münasebeti var. Sevdiğim şunun içindir ki, bu kitap odur.

    Bütün mevcudâtı şiir görenler nazarında, belki Makber de bir şiire benzer. Bence bir şâireyi andırır; o şâire Sâni’-i Kudret’in bir şiiri idi. Makber’in muhteviyâtı, bunca nakâyisi, haşviyyâtıyla berâber, bir merhumenin ruhâniyeti, bir ruhun mâneviyâtıdır.

    Makber onun hâli, onun resmi, onun hayâli, onun heykeli, onun mezarıdır; onun hiçbir beğenilecek yeri kalmayan hayatıdır. Yine tekrar edeyim: Makber odur. Bunun için severim.

    Lâkin Makber, edebiyât nokta-i nazarına karşı çirkin bir çocuktur. Ma’sum, fakat güzel değil; hakîr bir feylesoftur; hikmet, fakat şüpheli; kusurlu bir hüsündür; feryâd, fakat musanna; ma’mûr bir mezardır; hazin değil, fakat mezar; bir magrib, fakat parlak; bir güzel, fakat sevimsiz; bir şiir, fakat kafiyeli.

    Bunun için de beğenmem.

    Fikrin serhaddi memât olduğu gibi, şiirin de elfâza intikalde hududu kafiye oluyor. Ne yapalım! ..

    Makber için bir fikr-i şer’i beyan etmek lâzımsa, işte bu kitâb bir merhumenin mezarıdır.

    Zâirinden Fâtiha niyaz ederim.

    Abdülhak Hamit Tarhan şiirleri Makber’in Mukaddimeleri Şiiri - Abdülhak Hamit Tarhan Makber’in Mukaddimeleri Şiiri - Abdülhak Hamit Tarhan şiiri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Son Tab’a Mukaddime Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Sahra Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Sevgi Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Ziyaret Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Nağme Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Büyük Gazi’ye Şiiri – Abdülhak Hamit Tarhan

    Bunları da Okuyun

    Kış Düşünceleri Şiiri – Ahmet Kutsi Tecer

    29 Aralık 2021

    Aynanın Oyunu Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Yalnızın Durumları Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Dilek’çe Şiiri – Alper Gencer

    29 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Karacaoğlan

    Niçin Ağlamayım Niçin Gülmeyim Şiiri – Karacaoğlan

    Karacaoğlan

    Niçin odlanmayım niçin yanmayım Deli gönlüm bir sevdaya bağlıdır Özü şirin sözü şirin bir güzel…

    Suda Şiiri – Can Yücel

    28 Aralık 2021

    Sevenler İçin Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021

    Sen Ve Başkaları Şiiri – Oktay Rifat

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Beyaz Bir Şarkı Söylüyorlar Şiiri – Mevlâna İdris Zengin

    29 Aralık 2021

    Bir Defa Kalbinden Vuruldu Mu Başa Dönemiyor İnsan! Şiiri – Alper Gencer

    29 Aralık 2021

    Allegro Şiiri – A. Kadir Bilgin

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Ruhsati şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Karacaoğlan şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Agah şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.