Türkü söylerim, durduğum yer dar bile olsa,
Korkmam, sevgili milletim Tatar da olsa;
Göğüs gerip karşı dururum, bana millet,
Şimdi ok atıp, ateş edecek de olsa.
Sağa sola sapmam, ileri atılırım,
Yolda engel görsem, durmam aşarım;
Elinde kalem, yazıp duran genç şâire,
Bilinir ki, korkmak, ürkmek haram.
Endişelenmeyiz düşmanın gücünden biz,
Bugün artık Ali ile Rüstem’le denkiz;
Şâir ömrü boyunca kaygılanır, acı çeker,
Dalgalanmadan durulmaz engin deniz.
İyilik karşısında eririm ben, bal mumuyum,
Överim iyi şeyleri, tatlı dilliyim;
Kötülüğü kınarım, övemem!
O hususta pek katıyım, affedemem!
Kötülükler çileden çıkarır beni,
Sanki sopa ile döverler beni,
“‘Neden böyle? , “Olmaz diye söyletirler,
“Ahmaklar, aptallar derim, öfkelenirim.
Eğer atsa haksız yere, tek tek oku, atıcı,
Ben derim, dost, bu atışın yersiz,
“Hatalı atış yaptın, arkadaş geri al okunu,
Dostluk gösteririm sana, vurduğuna bakmadan.
Kederlenince gönlüm, şiirim gamlı olur,
Pişti diye düşünürüm, ama çiğ olur;
Uçurmak isterim göğsümden bülbül,
Birdenbire miyavlayan kedi olur.
Överler allı güllü, renkli şeyleri,
Lezzetler oluverir zehir; acı;
Böylesine acı acı, zehir yazsam da ben,
Anlaşılmalıdır iyi niyetimin tamamı.
Puşkin ile Lermontov ‘u örnek alırım,
Yavaş yavaş yukarıya yükselirim;
Dağın zirvesine çıkıp bağırmak istersem,
Koca dağdan, düşerim diye korkarım.
Maksada ulaştıkça, gide gide yol kısalır,
Bir yerlerde yatan hislerim uyanır;
Eğri değilim, doğrulmaya mezar beklemiyorum,
Tanrı ‘min feyzi gönlümde iz bırakır.