İdil
baban
yorgun bir tilki gibi uyuyor
ve doğduğu ormanın
avcılara satıldığını görür düşünde
annen
derin bir yara izi gibi uyuyor
eline bir bıçak geçse
kimden başlayacağını bilmiyor
kız kardeşinin uykusu
senden kalan solmuş bir giysi gibi
yanıt arıyor geceleri
“kuşlar neden ağaçların en uç dallarında uyurlar”
sorusuna
erkek kardeşin
açık bi’ dolap kapağı sanki
içinde patlak bi’ futbol topu
yırtık bi’ Hayat Bilgisi defteri
ve kırık not yağmurları
sen uyurken
yaralarını sardığın için sevgili İdil
bazı sabahlar güneş geç doğuyor
ve yıldırım gibi içine düşen duygular
salyangozlar gibi
ağır ağır terk ediyorlar seni
aşk denilen şey
onların bıraktığı
fosforlu izler
yüreğin duvarlarında