Üstümde biçilmiş ekinlerin kokusu
beni mahsul sanıyor üstümde uçan kuşlar.
Oysa “yaz bitmiş yazıt bırakmaksızın,” düşmüş kantarların dili
oturmuş güzü ayıklıyor akrabam çıplak çalılar.
Çatladı çatladı çatladı toprak
güneş hep demirdendi, bitkiler hep ölümlü, çark etti marifetim.
Seni sarı çiçeklerle konuşturan hayretin dili bende
niçin hiç çözülmedi cennetin bahçelerine inen efendim?
Burada bir boşluğa kapı yaptılar beni
kansız düşmüş yapraklarla desteklendi eşiğim.
Bu kırık buğdayların, bu sararmış otların arasında
kıpırdasam hemen anlaşılıyor, kaç uçurum çıktığım ve kaç gökten indiğim.