Bunları da Okuyun
Ali Ayçil
Yazgının kalpsizliği karşısında, hayatları allak bullak olmuş insanların tarihi hazindir. Onlar ne yapmışlarsa düşle gerçek arasında sağlam bir köprü kuramamış,…
Pek çok insan bir yazarın yerinde olmayı düşünür. Onun tıpkı bir sihirbaz maharetiyle sözcüklere görünmez gömlekler giydirmesi; cümlelerini birer merdiven…
Ne etsem berabere bitmedi o yılgın maç Herkes bende kalanı küçük bir sıyrık sanır Sen aklıma düştükçe içim nasıl izdiham…
Eskiden dünyada, görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı. Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları…
Üstümde biçilmiş ekinlerin kokusu beni mahsul sanıyor üstümde uçan kuşlar. Oysa “yaz bitmiş yazıt bırakmaksızın,” düşmüş kantarların dili oturmuş güzü…
Kendimi üflüyorum kendi cansız közümden bir kır dumanı gibi bitkin bir ırmak gibi kendime sokularak kalk diyorum dünya bir yanardağla…
Çoğumuz, babamız henüz hayattayken onun yüzüne bir kere bile dikkatle bakmayız. Baba, “baba” demeye başladığımız günden itibaren sürekli karşımızda duran…
Şair ölünce dostları Çırpılmış ağaç gibi beklediler başında Keşke bir taşlık olsaydı da şu kendinden yetimi Götürüp üzerine uzatsaydık, dediler…
Ey sulara serinlik veren… Karanlık tapınaklarının ateşini insanların ruhuyla besleyen bir çağa geldik. Bir çağa geldik ki belleksiziz. Hafızamızı değil,…
Geçiyor üstünden gözucuyla görkemli yurtlukların,yapma bahçelerin bir alım uçuşunda,bir alay; sanki ovalar titreten kumandanı cemşid’inVarıp indiriyor kanatlarını konar gibi bir…
aHele gelsin otursun bir bir saysın kendini bakalım batan neymiş şu serçenin diline suyu süzerek içmiş kesilmiş yemelerden annesi bile…
Kalbinin durağında eyleşmeden geçiver verimli kuluçkada peydahlanan balçığın tahammülsüz atların sırtına bindirildibırak da can çekişsin bir alabalık gibi ruhun kirli…
I. Evin dantel işleyeni uyanıyor kına ve kuş sesiyle hafifletiyor şilteleri göğe bir ferahlık yayılıyor aralandıkça araladıkça ergen kızlar ağustos…
Gitti son ulak;gözü titrek bir mühür gibi hurucunda taşıyarakşehrin çarşılarında bingün bir arya üşüttü mangal yüreğini taş konaklarınilkin alıcı kuşlar…
Hem yaralı hem yakını bir yaralının kırıldı kuş sesinden direkleri dünyanın, kaldım eşikte sübyan kaldım cümle ovayla temmuzun köklerinde, yaşlanmış…
Son çırağı ben idim ortasında yedi göbek çınarı sulayarak büyüten arastanınİri,pençeliydi elleri ustamın demiri haddeden geçirirken kızıla çalan muzdarip yüzü…
İçindeki denizlerde masallarını avlayan korsanlara vuruldun sualini abes buldu müneccimler ezberlenmiş uçurumların kenarında oynuyordumgece sır tutan ağzıyla ağaran günü öptüğünde…
Açılırda şafak defteri kalın divitler düşer ince yapraklarına gün başlar akreplerde çırak tedirginliği bir ayağı uçuruma uyanır gözlerinde ceylan kalmış…
Burada vakitler durgun bir göle civilenmis kugular ilk kuguyu yuzup duruyor hala bir yaprak sararınca tüm tabiat titriyor ölüme kef…
Gelen kim böyle yekten?hurucunda takım taklavat temiz peşkir bir tutam saç mushaf ve bir bağ başakÇaylak!sen misin! tamir edecek dülger…