ömrün izdüşümünden
kırık bir çizgi gibi
sonrasız gelip geçen
kavakların sesinden
ayrışan kimya gibi
rüzgâr diline küsen
ey sen kesiştiğim güz
böyle gülsüz
nereye?
yıldız tozlarının diş izleriyle
soluğunda soluduğum kilitsiz
yüreğini koyup mendil cebine
soluk sahra güncesi, buluştuğum giz
sensiz
durmaz bu tül akşamsefalarında
cam kırığı geceden düşler de gider
bir üveyik bile geri kalmaz yangından
bu senin gittiğin ya
eşkiyalar inmez olur dağlardan
bırak çeksin tetiği bu aysız sayfa