Bin seneden ziyâde yaşamışım gibi hatıralarım var.
Hesap pusulaları, şiirler, muhabbetnâmeler, dâvâlar ve şarkılarla,
makbuz kâğıtlarına sarılmış ağır saçlar dolu,
çekmeli bir büyük dolap benim kötü beynimden,
daha az sır saklar.
Bu umumi bir mezardan ziyâde, ölüleri hâvî,
bir ehramdır, cesîm mahzendir.
– Ben ayın menfur bir mezaristânıyım ki
orada vicdan azapları gibi uzun kurtlar sürünür
ve dâimâ benim en aziz ölülerimin üzerine savlet eder.
– Ben solmuş güllerle mâli eski bir kadın salonuyum;
orada bir yığın, mevsimi geçmiş modalar gömülüdür,
orada yalnız melûl pasteller, (buşe) nin soluk tabloları,
ağzı açık bir şişenin kokusunu teneffüs ederler.
Karlı senelerin sık kuş başı karları altında,
mağmum meraksızlığın semeresi, melâl,
ebediyyet nisbetlerini aldığı vakit,
uzunlukta hiçbir şey, kısalan günlere muâdil olmaz.
– Bâdemâ, sen ey madde-î zîhayat!
sisli bir sahrânın umkunda uyuşmuş
müphem bir koku ile muhat bir granit taşından
başka bir şey değilsin;
gamsız dünyanın meşhulü ihtiyar bir ebülhevl ki,
haritada unutulmuştur ve vahşi tabiatı
ancak gurub eden güneşlerin şuââtına şarkı söyler.
Tercüme: Âlişanzâde İsmail Hakkı Bey
Latinize eden: Hilmi Yavuz