Bunları da Okuyun
Sunay Akın şiirleri
Nasıl ayrılır ürkeklik ayakları ilk kez bir mısır tarlasına değen kargadanNe zaman karar verir rüzgar fırıldakla oynamayı bırakıp kızların eteklerini…
koltuk deyneklerini bırakamadığı için alkışlamadığına inandırır herkesiÖlü askerlerin ceplerinden topladıkları kanlı fotoğrafları barış toplantılarında sinema önündeki çocuklar gibi birbirleriyle nasıl…
‘Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup’ (E.Cansever) Çocukların uyumasını bekleyen sevişmeler başlarken yatak odalarında bir gramofonun kırık iğnesi gibi yürüyorum sokakların…
Kardeş payı yapmak için mi uzattın süngünü elimdeki elmaya
Islak çamaşırlara konan serçe hemencecik kaç oradan sen de yoksa annem gibi hastalanıp ölebilirsin
Bıraktı zeytin dalını beyaz güvercin ansızın bastırınca yağmur umudu kesmişti ki askerler çamur içinde çıkageldi bir serçe gagasında ıhlamur
Vidayla tutturuldukça onca nükleer bomba silahlanmaya karşı tek umuttur halkın elindeki tornavida
Sözgelimi bir cenaze törenine katılır gibi yürüyorum sokaklarda ve iğneyle tutturulmuş çocukluk fotoğrafım gülümsüyor ceketimin yakasındaSon dileği asılacağı ipin üstünde…
Kokusu mahalleye yayılsın diye yaptığı yemeklerin akşamüstleri açık tutar penceresini yeni gelin
I Toprağın altından bağlanıyor artık telefon telleri ve bir telaş yüreğini sarıyor serçelerin gördükçe kedileriII Anlar mı serçelerin neden göç…
Hayırsız oğluyum babamın hiç büyümeyen hâlâ Topkapı’ya doğru uzanır kimsecikler görmeden hınzır bir çocuk gibi kapısını çalıp kaçarım İstanbul’unHayırsız oğluyum…
I Yaşamı savunmaya katılmaması ozanın kendini mürekkep lekesi sanması gibi imzanınII Ne pipo ne sakal yerde gördüğün ekmek parçalarını eğil…
Ayak izleri ki görülmez kar kelimesinin geçtiği her şiirde yiyecek arayan serçenin
– Ramazan Üren’e – Bıraktı mektubu Ayşe kız kovuğuna ağacın bir taş daha çaldı ırmak ve çıngırağını sallayarak yine koşuştu…
Hayirsiz ogluyum babamin hic buyumeyen hala Topkapi’ya dogru uzanir kimsecikler gormeden hinzir bir cocuk gibi kapisini calip kacarim Istanbul’unHayirsiz ogluyum…
nasıl kıskanmam seni ey liman bir köşende şarap içerken tek başıma kadın adı taşıyan gemilerin biri çıkıp biri giriyor koynunaorta…
Bayrakları birbirine benzemese de ülkelerin bir ağızdan söyledikleri barış ezgisini yankılatır rüzgar direklerine çarpan iplerinin Savaş alanında silahların sustuğu saatlerde…
Pulsuz zarf gibisin üstünde adresi evde kaldın n’aber kız kulesi
Bilemiyorum hangi gökdelenin tuğlaları arasındadır elele yürüdüğümüz ve seni ilk kez öptüğüm o kuytu kumsal Ama duyarım bir mısır tarlasının…
Kız Kulesi’nin beyaz duvarına Hezarfen’in düşen gölgesi