Bunları da Okuyun

    Aşk Ve Aşık Şiiri – Mevlana Celaleddin Rumi

    28 Aralık 2021

    Yedi İklim Dört Köşeyi Dolandım Şiiri – Kul Himmet

    29 Aralık 2021

    Akıntı Şiiri – A. Kadir Bilgin

    29 Aralık 2021

    Ben Misin Şiiri – Bülent Ecevit

    29 Aralık 2021

    Kapalı Çarşı Şiiri – Orhan Veli Kanık

    29 Aralık 2021

    Güle Yel Değdi Şiiri – Hasret Gültekin

    29 Aralık 2021

    Nice Defterlerden İsmim Sildirdim Şiiri – Seyrani

    29 Aralık 2021

    Avşarların Tecirlilerle Kavgası Şiiri – Dadaloğlu

    29 Aralık 2021

    Bir Kadını Ağlatmak Şiiri – Aziz Nesin

    28 Aralık 2021

    Nöbetçinin Öğüdü Şiiri – Rene Char

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Füruğ Ferruhzad»Soğuk Mevsimin Başlangıcına İnanalım Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Soğuk Mevsimin Başlangıcına İnanalım Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Füruğ Ferruhzad- Füruğ Ferruhzad
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    ve bu benim
    yani bir yalnız kadın
    ve soğuk bir mevsimin eşiğinde
    belirsizliğini anlamanın başlangıcında, tüm yeryüzü varlığının
    yalın ve kederli umutsuzluğunu, gökyüzünün
    güçsüzlüğünü, bu betona kesmiş ellerin

    akıp gitti zaman
    gitti zaman ve saat tam dört kez çaldı
    dört kez çaldı
    aralık ayının yirmisi bugün
    ve artık mevsimlerin gizini biliyorum
    dakikaların söylediklerini
    uzanmış yatıyor mezarında kurtarıcı
    ve dinginliğe bir işaret gibi
    toprak, barındıran toprak

    gitti zaman ve saat tam dört kez çaldı

    sokakta rüzgar
    sokakta rüzgar
    ve ben çiçeklerin sevişmesini düşünüyorum
    ince sapları, kansız goncaları
    ve bu veremli, yorgun zamanı
    bir adam geçiyor ıslak ağaçlar altından
    mavi damarları boynunun
    kayıyor ölü yılanlar gibi iki yandan
    yukarılara doğru
    gelince tam karmakarışık şakaklarına
    bir kez daha fısıldıyorlar o kanlı sözcüğü
    “selam! ”
    “selam! ”
    ve ben çiçeklerin sevişmesini düşünüyorum.
    soğuk mevsimin eşiğinde
    ve yaslı buluşmasında aynaların
    toplantısında kederli ve soluk yaşam deneylerinin
    suskunluğun bilgisiyle döllenmiş günbatımında

    nasıl dur emri verilebilir
    sabırlı,
    ağır,
    avare
    yürüyen bu adama?
    hiç yaşamadığı nasıl söylenebilir, hiçbir zaman
    yaşamadığı?

    rüzgar esiyor sokakta
    yalnız ve içlerine çekilmiş kargalar
    uçuşuyorlar yaşlı, kasvetli bahçelerde
    ve tanrım ne kadar kısa
    merdivenin boyu!

    onlar bir yüreğin bütün saflığını
    alıp götürdüler kendileriyle birlikte masallar sarayına
    şimdi artık
    artık nasıl fırlayıp dans edebilir insan?
    nasıl dökebilir akan sulara
    çocukluğunun saçlarını
    ve koparıp kokladığı elmanı
    nasıl ezebilir ayaklarıyla?

    ey sevgilim! ey tek sevgilim!
    ne çok kara bulut var güneşin şölenini kollayan!
    sanırım uçuşu düşlediğin yolda göründü o kuş
    ve sanırım hayalgücünün yeşil çizgilerinde
    oluşan o taptaze yapraklar
    sabah esintisinin isteğiyle nefes alıyorlar
    sanırım
    pencerenin lekesiz belleğinde yanar gördüğün o menekşe
    renkli alev
    çocuksu bir lamba tasarımından başka bir şey değildi

    sokakta rüzgar esiyor
    yıkımın başlangıcıdır bu
    ellerinin yıkıldığı günde esiyordu rüzgar
    sevgili yıldızlar!
    kağıttan yapılma sevgili yıldızlar!
    esmeye başlayınca yalan gökyüzünde
    nasıl sığınabiliriz yenik peygamberlerin surelerine?
    o zaman binlerce yıldır ölüymüşüz gibi karşılaşacağız ve
    güneş
    yargılayacak gövdelerimizin çürümesini

    üşüyorum
    üşüyorum ve sanırım artık hiç ısınamıyacağım
    ey sevgilim! ey tek sevgilim “kaç yıllıktı acaba o şarap? ”
    bak burada
    ne kadar ağır zaman
    ve nasıl kemiriyor balıklar benim tenimi!
    niçin hep denizin altında tutuyorsun beni?

    üşüyorum ben ve sedef küpelerden nefret ediyorum
    üşüyorum ve biliyorum
    bir yaban lalesinin kırmızı düşlerinden
    bir kaç damla kandan başka
    hiç bir şey kalmayak yerde.
    bırakacağım artık çizgileri bir yana
    sayıları saymayı da
    çıkacağım sınırlı geometrilerin odalarından
    sezgi alanlarının genişliğine sığınacağım
    çıplağım ben, çıplağım, çırılçıplağım
    sevgi sözcüklerinin arasındaki sessizlikler kadar çıplak
    ve aşktan benim tüm yaralarım
    aşktan aşktan aşktan!
    ben bu avare adayı
    başkaldıran okyanustan geçirdim
    patlayan yanardağlardan
    ve parçalanmak: giziydi tüm gövdenin
    güneşler doğdu parçalarından

    selam ey masum gece!

    selam çöl kurtlarının gözlerini bile inanç ve güven oyuklarına döndüren gece!
    derelerinin kıyılarında söğüt ruhları
    kokluyor baltaların sevecen gölgesini
    düşüncelerin, sözcüklerin ve seslerin ilgisiz oldukları bir dünyadan geliyorum ben
    ve ne kadar yılan yuvasına benziyor bu yeryüzü
    seni öperken bile
    düşlerinde darağacına senin için ipler ören
    adamların ayak sesleriyle dolu

    selam ey masum gece!

    her zaman bir aralık var
    pencere ile görmek arasında
    niçin bakmadım niçin
    bir adam yağmurlu ağaçların altından geçerken baktığım
    gibi?

    niçin bakmadım
    annem ağlıyor sandığım o gece?
    bir acı duyduğum ve dölün biçimlendiği
    akasya salkımlarının gelini olduğum
    mavi çini sesleriyle dolduğu tüm isfahan’ın
    öbür yarım olan insanın içime geri döndüğü o gece?
    aynada görüyordum onu
    aynanın kendisi gibiydi temiz ve ışıklı
    seslendi birden
    ve ben akasya salkımlarının gelini oldum…
    o gece, annemin ağladığını sandığım

    nasıl anlamsız bir ışık belirdi küçük pencereden
    niçin bakmadım?
    biliyordu tüm mutluluk anlarını
    yıkılacak senin ellerin
    ve ben bakmadım
    açılan penceresinden saatin
    yaslı kanarya dört kez ötünceye kadar
    ötünceye kadar dört kez
    sonra o küçük kadınla karşılaştım
    gözleri simurg’un yuvası kadar boş
    salınan kalçalarıyla yürüyüp götürdü
    kızıllığını göz kamaştıran düşlerimin
    kendisiyle birlikte gecenin yatağına…
    yeniden tarayabilecek miyim
    saçlarımı rüzgarla?
    menekşeler dikebilecek miyim yeniden bahçelere?
    ve pencerenin ardında duran
    gökyüzüne sardunyalar dizebilecek miyim?
    acaba yeniden dansedebilecek miyim kadehler üstünde?
    kapı zili çağıracak mı beni yeniden bir bekleyişe?

    “artık bitti” dedim anneme
    “düşünmeye fırsat bile kalmadan olur olanlar…
    gazeteye bir başsağlığı ilanı versek? ”

    boş
    boş ama güvenle dolu
    bak dişleri nasıl bir marş söylüyor
    çiğnerken lokmaları
    ve nasıl yırtıyor
    dikip gözlerini bakarken
    ıslanan ağaçların altından geçerken nasıl
    sabırlı
    ağır
    avare!

    saat dörtte
    tam o anda mavi damarları boynunun
    kayıyor ölü yılanlar gibi iki yandan
    yukarılara doğru
    gelince tam karmakarışık şakaklarına
    bir kez daha fısıldıyorlar o kanlı sözcüğü
    “selam! ”
    “selam! ”
    sen hiç
    dört mavi lale
    kokladın mı?

    zaman geçti
    zaman geçti ve akasyanın çıplak dallarına düştü gece
    kaydı pencerenin camları ardından
    ve soğuk diliyle
    topladı tüketilmiş gündüzün artıklarını

    nereden geliyorum ben?
    ben nereden geliyorum?
    kokusuna bulanmış olarak gecenin
    henüz çok taze mezar toprağı
    o iki taze elin mezar toprağı
    nasıl sevecendin ey sevgilim, ey tek sevgilim
    nasıl da sevecendin yalan söylerken bana
    kapatırken göz kapaklarını aynaların
    ve avizelerin
    incecik saplarını koparırken
    götürürken beni karanlıkta aşkın ovalarına
    bir susuzluk yangınından çıkan o baş döndürücü buğu
    uzanır uykunun çimenlerine!

    o kağıttan yapma yıldızlar
    dönüp duruyor sonsuzluğun çevresinde
    niçin sözü sesle söylediler?
    niçin görme’nin evine konuk ettiler bakışı?
    niçin götürdüler okşamayı
    kızlık saçlarının utangaçlığına?
    burada bak,
    sözle konuşan
    bakışla okşayan
    ve okşayarak dinginlik bulan o insanın canı
    nasıl gerildi
    kuşkuların çarmıhına
    ve nasıl gerçeğin beş harfi olan
    dallarının izleri beş parmağının
    kaldı onun yüzünde!

    nedir sessizlik, nedir, nedir ey sevgilim?
    nedir sessizlik söylenmeyen sözlerden başka?
    susuyorum ben ama dili serçelerin
    doğa şenliğinde akan cümlelerin yaşam dilidir
    serçelerin dili, yani: bahar. yaprak. bahar.
    serçelerin dili: meltem. koku. meltem.
    fabrikalarda ölüyor şimdi serçelerin dili

    kimdir bu insan, caddesinde sonsuzluğun
    yürüyen bir birlik anına doğru
    ve yıllardır taşıdığı saati
    kim bu, horozlar ötmeye başlayınca
    doğan günün yüreği yerine
    kahvaltının hazır olduğunu düşünen
    kimdir bu insan, hem başında bir aşk çelengi
    hem de çürüyen düğün giysileri içinde?

    demek vurmadı sonunda güneş
    aynı anda
    ikisine birden kutupların
    ve çıkıp gitti
    gövdeni dolduran çınlayışı mavi çinilerin

    öylesine doluyum ki, tapınıyorlar sesimin üstünde…

    mutlu cesetler
    kederli cesetler
    cesetler suskun ve düşünceli
    inceliksever, giyimsever, yemeksever
    belirli zamanların dudaklarında
    ve kuşkulu zemininde gelip geçen ışıkların
    istekle dolu boşunalığın çürümüş meyvalarını toplarken
    ah,
    ne kadar insan var kavşaklarda merakla olay bekleyen
    tam da dur işareti verilirken ezilmiş olmalı
    olmalı olmalı zamanın tekerleri altında
    yağmurlu ağaçların yanından geçen adam.

    Füruğ Ferruhzad şiirleri Soğuk Mevsimin Başlangıcına İnanalım Şiiri - Füruğ Ferruhzad Soğuk Mevsimin Başlangıcına İnanalım Şiiri - Füruğ Ferruhzad şiiri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Ah! Çok Memnun Oldum Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Yolculuk Şiiri Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Yeşil Düş Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Yeniden Merhaba Diyeceğim Güneşe Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Gazel Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Dünyasal Şiirler Şiiri – Füruğ Ferruhzad

    Bunları da Okuyun

    Sergi Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Soylu Bir Destan 12 Şubat (kahramanmaraş’ın Kurtuluş Destanı) Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Sığınak Şiiri – Ahmet Telli

    28 Aralık 2021

    Mevla Katına Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Akgün Akova

    Sevdiğim Kadın Adları Gibi-18 Şiiri – Akgün Akova

    Akgün Akova

    Nilüfersoruyu cahilliğime ver ben geldiğimde de dönüyor muydu dünyasoruyu dalgınlığıma var yağıyor muydu içimi ıslatan…

    Her Nereden Baksam Parlayıp Gezer Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Trilobit Şiiri – Asaf Halet Çelebi

    29 Aralık 2021

    Günah Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Işık Şiiri – Sedat Umran

    29 Aralık 2021

    Acı Utanmak Şiiri – Behçet Necatigil

    29 Aralık 2021

    Selam Olsun Şiiri – Ahmet Hamdi Tanpınar

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Abdurrahim Karakoç şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Agah şiirleri Karacaoğlan şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Ruhsati şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.