sütbeyaz göğüs ucuyla yanardım on iki kırk beş vapurunun
ölü karanfilleri üstüme devrilirdi İstanbul’un
kızların saçları kısacıktı sesinin rengi ağaran tan
terleri dut renkli kar tanesi olur konardı tenime
dolgun göğüslü martılar gibi uça seke
akşamları yıldızlarıyla boşalırdım arnavut kaldırımlarına
cenin düşmezdi öylesine yumuşak zemin üstüne
koşardım fileli çoraplı aşklarımın saat sıfır iki otuzlarına
bir farkı vardı ateşten kasıklarımın eksilen ten renginden
çıldırırken kadın derin bir haz aralardı kapısını su sesi
akardı içime.