Bunları da Okuyun
Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
yarın akşam gelin dedim ya yırtık pırtık gelin zarar yok üç işimin biri barış biri dünya biri de sizsiniz dedim…
sanki o karanfiller vazosunda duruyor boğaz’ın laciverdine aydan dağılan ışık eli saydam bir büyü elime dokunuyor ikimiz sanki hayal tepeden………………..
Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk Gece trenlerine binme kaybolursun, Sokaklarda mızıka çalma çocuk, vurulursun.Korkusu kalmış içimizde terkedilmiş çocukların, Yitik…
bir ağaç dalına asılı lüks lambasının üç köylü su gibi dökünerek çıplak aydınlığını ağız ağıza yüklü bir traktör römorkundan ışık…
soğuk ağaçlar yapraklan buz tozu fahişeler kırmızı ağzı burnu duman hiç kimse bilmiyor kaybolduğumuzu ne polis ne basın ne haber…
uçuk kızlar sızıyor uykularına soğuk elleri mosmor gözleri loş fena halde sarhoş içine ağlayan ayılamayacak bugünden yarına hayatları nafile
Gecenin arkasında bir yerde Ufaldıkça gaz lambaları Nehrin omuzlarına yaslanıp yaslı bir dindar Yalnızlıktan soğumuş dağlar Kalpaklı bir süvari dolaşırmış…
güneşe karşı havalandı mı kuşlar kanatları pır pır yaldızlanıyor çarşı esnafı sabah sabah kaldırımları sulamışlar yırtık kargaların kış………………..
işte sa majeste izmir şehri 54 ………………..
1. şimdi sen olsan…ilk sonbahar yağmuruyla oturduk hayli dertleştik ben camın önündeydim o arkasındaydı sen izmir taraflarında uzakça bir yerdeydin…
böyle sonbahar mı olur tadı kalmamış eylül akşamlarını fena boşaltmışlar ne o kızlar hani varla yok arası bir tebessüm gibi…
ayın yirmi dördünde nairobi’de ol ilk yağmurlarla birlikte geleceğim eğer ben gelemezsem yağmurlar gelecek otelin penceresinden duyabilirsin akdeniz polisi telsizci…
bulut günleridir / akar uykular dumanlı sular gibi kuytu göllerde salınır rüyalar kuğular gibikırık aynalarda balkısa da gün kızıllığı /…
bak sözümü dinle çok fena ıslanmışsın kirpiklerinde parlak su damlacıkları yüzün bütün ıslak dudakların soğumuş titremek geliyor içinden durmaksızın yine…
akşamüstü bir öküz burnunun ıslak siyahlığı nasıl bileniyor eylül’de bir akşamüstü ağaçlar tozlu yapraklarıyla ilk serinliğe yaslanıyorlar ufacık eşeklerini önüne…
941’de İzmir, bela çiçeği sahil boyu karanlık sevdalı bulutların hali yağmur da ne kadar tembel yağıyor kendimizi akan suya bıraktık…
dağılırdı saçlarınız yaz akşamı batan güneşe karşı / kumral susardınız ne de çok susardınız anlaşılması güç susmanızın anlamı sanki bir…
/ salı gecesi /kara bir balta buldu akşam vuracak noktayı hücreler doldu bir ıslık en yakın maçka tramvayı kim bırakmış…
kasım’da bir çarşamba çatladı yarısını çaldılar yarısını ben çaldım on üç gün dudak dudak yaşadım dün gece kayboldu beni bıraktı…
salı sabaha karşı telefonla sıçradım ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı gecenin bu saatinde beni kim arayabilir dizimi uyku sersemi…