Bunları da Okuyun
Browsing: Sina Akyol
Yaz bahçesi!Sefalı vakitler! Rüzgar narin! Hayat ince!Zamanın rengi kıvamına erince,sofraya ardıç dalı değerdi.Sen, olgun kavun! Ben, delikanlı peynir!Hemhal olur söyleşirdik.…
Şöyle ki. Nisan toprağına cemresiz ve salasız ve gizli gömüldüler.Olsun, süren filizlerine ruhlarını verdik. Mesela: bendeniz oğlu Mahir. Şadiye’den doğma.…
Dokunsam incinir misin? Tüfeğini kendine doğrultan ve doğrultunca pam diyen sesim soruyor:Dokunsam incinir misin?
Bana güzel haberler ulaştırsaydın, içimin rengine aldırmazdım. Sevinç elbisemi giyerdim.
Ayacığın kasıldıkça ayağımı buluyor. Benim de zaten gözüm seğiriyor yalnız durdukça.Ne yapsak? Biz bize mi değsek? Sonra bir gün yol…
-Sabahla! Sabahın serin testisiyle başlarım- Böyle deyip eskittim yetmiş altı güneş günü. Tanığımdır: ardıç dalı, keçi yolu, şen patika.Sabahla! Sabahın…
-I-Çıkıp gittin…Sokak ve rüzgar sevinmiştir.-II-Dönüp gel… Gelirken, sevinçler, telaşlar, yemişler getir. Hem de çarşı, sor bakalım hoşnut mudur göğünden? -III-Ben…
İnce sordum, kalın anladım.Simurg, dedim. Güzel yalan! Yazdım: Otuzkuşu. Hiç kuşu.
Burada kal. Öğlen avlusunda. Zamanın yalın diline yerleş. Ufka bakmanın meraklısı ol. Maviye, beyaza, gündüze çalış.Zakkumu anla! Ağusu,tenime sürdüğüm merhemdir…