Bunları da Okuyun
Yabancı Şairler
Ne tutarsan tut ellerinde Onca özenle, istersen onca sevgiyle, Tümüyle senin olanı, arkadaşım Armağan etmelisin Senin olmasını dilersen.
Çok uzaktı geldiğimiz yol. Kardeşim, çok uzak. Ağırdı, çok ağırdı bileklerde kelepçeler. Akşamları sallayıp başını “vakit geçti” deyince küçük lamba…
Kadınlar çok uzakta. “İyi geceler” kokar çarşafları. Masaya ekmek koyarlar yokluklarını hissetmeyelim diye. Sonra anlarız suçun bizde olduğunu. Sandalyeden kalkıp…
Sükûnet ya da disiplin, dostluk ya da lakaytlık dediğin şey, Bir ağzın şirin suskunluğunu gösteren ve sıkılmış dişleri saklayan Sıkılı…
Biliyorsun ölümün var olmadığını. Adam kadına böyle dedi. Biliyorum, evet, diye yanıtladı kadın: ölü olduğumu şimdi. Çekmeceye koydum ütülediğim iki…
Bütün gün, çürüyen ıslak tahtaların kokusu – kuruyorlar ve sızıyorlar güneşte. Kuşlar bakıyor ara sıra çatı sırtlarından ve uçup gidiyorlar.…
O yoğun nem her şeye sindi. Yazlıkçılar gitti. İki bulutun altına asılı mavi yazılı sarı otel tabelaları soldu artık. Temizlikçi…
Bir şey bilmiyorum – dedi – bir şeyim yok, bir şey değilim buradaysam, dünyanın içinde, çakılmış bir büyük kanatla göğsüme,…
Her şey düzenli, sağlama bağlanmış, mantığa uygun, nerdeyse insancaydı. Üstlerine düşeni yapıyordu kentin tapınakları; Athena da adaleti koruyordu; görünmese bile,…
Bir mayıs günü bırakıp gittin beni, seni o mayısta yitiriyorum, o sevdiğin bahar mevsimi, yavrucuğum, çatıya çıkıp güneşler içindeki damdan…
Sessiz gece. Sessiz. Ve sen vazgeçtin beklemekten. Nerdeyse dingindi her yer. Birden, orada olmayan kişinin o canlı dokunuşunu duydun yüzünde.…
Yapraklarla gizlenmişti yüzün. Birer birer kopardım yaprakları sana yaklaşmak için. Son yaprağı kopardığımda, sen gitmiştin. Sonra bir çelenk ördüm kopan…
Nâzım kardesim mavi gözlü Nâzım mavi yüreğin ve daha da mavi düşlerinle sen ki karanlığa derin derin baktığın zaman en…
Ağılın önünde sigara içiyordu müze bekçisi. Otluyordu koyunlar mermer kalıntıların arasında. Daha ötede çamaşır yıkıyordu kadınlar ırmağın aşağısında. Demirci dükkanından…
Harabeye dönmüş bir denizci mahallesi. Uykulu gece lambaları. Köhne meyhaneler sıra sıra dizilmişler umutsuzca Devlet hastanesi kapısında bekleyen yoksul kadınlar…
Yoksul, çok yoksul topraklar; kavruk otlar, taşlar – seviyorduk o taşları, onları işliyorduk. Zaman geçiyor. Göz kamaştırıcı gün batışları. Camlarda…
Islanmış parlıyor damlar ay ışığında. Kadınlar şallarına sarınıyorlar. Evlerine koşuyorlar saklanmak için. Biraz daha oyalansalar eşikte, onları ağlarken yakalayacak ay.O…
Gece karşımızda, pencereleri kapalı iki katlı yetimhanenin cephesi gibi duruyordu.Ertesi gün, ağaçların altında bir kadın bir diken çıkardı ayağının tabanından…
Bırak ben de geleyim seninle. Ne kadar da güzel ay bu akşam! İyidir ay, iyidir, -kimse görmeyecek nasıl da ağarmış…
1.Hava kararıncaya dekEline almıştı kadının elini. Konuşmuyordu uzaktan, belki de kendi içinde, güçlü atışını duyuyordu denizin nabzının. deniz, çamlar, tepeler…