Kaygıyla bakıyorum bizim kuşağa!
Geleceği ya boş ya karanlık görünüyor.
Böyleyken, bilincin ve kuşkunun yükü altında
Eylemsizlik içinde kocuyor.
Zenginiz biz, ta beşikten beri
Babalarımızın yanlışlıkları ve akılsızlıklarıyla!
Yaşam üzüyor bizi; dümdüz amaçsız bir yol gibi,
Bir şölen gibi yabancı bir bayramda.
Utanç verici bir umursamazlığımız var iyiye ve kötüye,
Solup gidiyoruz kavgaya girmeden daha;
Yüz kızartıcı korkaklarız tehlikeyi görünce
Ve iğrenç tutsaklarız iktidar karşısında.
Cılız bir yemiş gibiyiz, erkenden olgunlaşan,
Okşamayan gözleri ve beğenileri,
O öksüz yabancı gibi, çiçekler arasında asılı duran,
Ve düşüp giden, onların açma mevsimi.
Kuruttuk aklımızı yararsız bilimlerle,
En içten umutlarımızı ve o soylu sesi
Gizledik kıskançlıkla en yakınlarımızdan bile
İçimizde alaya alınmış tutkuların güvensizliği.
Henüz varıyorken tadına mutluluğun,
Genç güçlerimizi koruyamadık;
Duygunluk korkusuyla her sevinçli duygunun
Özünü sonsuzca çıkardık.
Şiirsel imgeler, sanat yapıtları
Tatlı bir çoşku vermiyor bize;
Göğsümüzdeki yarasız gömüyü ve son duygu kırıntısını
Koruyoruz açgözlülükle.
Sevgimiz de raslantısal iğrentimiz de,
Kurban vermiyoruz ne kine ne aşka,
Kanımızın kaynadığı an bile
Gizemli bir soğukluk egemen onda.
Sevmiyoruz atalarımızın görkemli eğlencilerini,
Uçarılıklarını, ölçülü ve çocukça;
Alaylı bir bakışla süzüp gerileri
Koşuyoruz, mutsuz ve silik tabuta.
Sevimsiz ve unutulmaya yazgılı bir kalabalık halinde
Geçeceğiz gürültüsüz ve izsiz, dünyadan.
Çağlara ne bir verimli düşünce, ne de
Deha ürünü bir yapıt bırakmadan.
Çocuklarımız horgörüyle anacaklar bizi,
Aşağsayarak anacaklar, bir yargıç ve yurttaş sertliğiyle.
Aldatılmış bir çocuğun acı alayı gibi
Savruk ve batkın babası üstüne!
(1838)