Sen bilmezsin bozkırın akşamlarını,
Batıda bir tepsi erirken
Doğudan bir tepsi çıkar
Alaca ışıklı tepeleri,
Yamyassı eder şarkılar.
Bir içli keder düşer yüreklere
Kımıldar yanık acılarla dudaklar.
Kiminin gözü batan güneşte,
Kimininki doğan aydadır,
Kimisi asker anası,
Gözler yollardadır.
Bir ince duman fakir bacasından
Gökyüzüne arz-ı hal çizer.
Kenar mahalledeki ihtiyar nine,
Bir kuru ekmeği, bir dudağını yer…
Şamatayı bırakır yüzleri kirli çocuklar,
Ezan sesleri yalar kulakları.
Avuçlarda emeksiz istekler,
Eller ki açıktır yukarı.
Işık bahçesinin ardına geçer mavi,
Ağaçlar kulaç kulaç gerinir,
Bozkıra kuşak olup iner samanyolu,
Dudaklarını uzatır yıldızlar bir bir…
Hangi türküyü söylersen söyle,
Hangi dünyaya girersen gir,
Tepeler ustaca bakar yüzüne,
Burada toprak her şeyi bilir.
Sevdadan yana yanık yürekleri,
Işıklı gökyüzü yoklar,
Çocuk gözlerine dağılır er saatte
Minik minik uykular.
Sonra bir ince sessizlik dökülür
Dalı, ağacı unutur yaprak.
Girer koynuna düşüncelerin zaman
Ağlayarak…
Sen bilmezsin bozkırın akşamlarını,
Bir tepsi erirken
Bir tepsi çıkar…
Bölüşmüştür sevgiler yürekleri,
Kiminin gözü batan güneşte,
Kimininki doğan aydadır.
Batıda tutuşan konaklarda,
Doğuda renkleşen saraylardadır.
“Neco’ya Mektuplar”, Yozgat 1959