Gönül sen ne sersemsin, ne körsün, ne sakarsın,
Yulaksız bir su gibi her güzele akarsın,
Neye sebepsiz yere yüreğini yakarsın,
Göz koymaktan ne çıkar elin günün malına
Çapıtına çuluna, aşıklık ne halına.
Bu kara bahtını sen kambur gibi taşırsın,
Bir de topal eşekle kervana karışırsın,
Eller arabasını dağdan dağa aşırsın,
Senin her gün bir kambur yüklenirken dalına,
Çapıtına çuluna, aşıklık ne halına.
Bunca yıl uma uma eridin bir mum gibi,
Bu umut mabudunu bekledin kayyum gibi,
Karardıkça karardı kara baht kurum gibi,
Bundan sonra devam et yine bakla falına,
Çapıtına çuluna, aşıklık ne halına.
Eller aştı denizi, oturdun mu sen şapa,
Herkesin yolu düz de seninki neden sapa,
Kulaklarını tıka gözlerini de kapa,
Bakma elin etine, kaymağına, balına,
Çapıtına çuluna, aşıklık ne halına.
Birisi yakalamış suna gibi bir kızı,
Öteki her gün sarar başka güzel yıldızı,
Senin içinde yanar hiç olmıyan bir sızı,
Güzeller geçer gider hep salına salına
Çapıtına çuluna, aşıklık ne halına.
Bu atalar sözüdür: Kim kazana kim yiye,
Gönül bağlamamalı bu dünyada her şeye,
Ah şu güzelin kaşı, vay gözü diye diye,
Ömrün dönüp gidecek bir yılan masalına
Çapıtına çuluna, aşıklık ne halına.