İstanbul’u yitirdik
Ankara yollarında.
Ses gibi,
Rüzgâr gibi,
Su gibi..
Sabahın ilk aydınlığında
Kaybettiğimiz,
Uğruna bütün bir ömür
Verdiğimiz,
Arayıp da bulamadığımız;
İstanbul’u yitirdik
Ankara yollarında.
Yollar aydınlık
Götürürdü bizi alabildiğine..
Yollar dar geniş,
Demezdi ki artık dön geriye..
Yollar çakılı,
Yollar asfalt,
Yollar yapraklara dek;
Serpilirdi ayaklarımızın altına..
Sanki ruhumuz
Yollardan alırdı kuvvetini;
Sanki kalbimiz;
Yollarda bulurdu sevgisini..
Eğer siz de bir sonbahar günü,
Kuru çınar yapraklarının örttüğü
Yollar üzerinde beraber yürüseydiniz..
Eğer siz de o anda
İçerenköy’de çınarın hışırtıları
Arasında, mest olup sevseydiniz..
Eğer siz de guruba karşı
Mutlu olduğunuzu hissedip:
“Yaşamak ne güzeldir! ”, diyebilseydiniz,
İstemezdiniz bir başka hatıra;
O anda resimleşip, donmak;
O anda bir daha çözülmemek
Üzere, yollara çakılıp
Kalmak saadetini arardınız..
Deniz, mavi mavidir uzaklarda,
Gurup, pembe, mor, eflâtun;
Kuru çınar yaprağı karışmış toprağa,
Bir tükenmez ahenk bırakmış
Yalnız ve yalnız hışırtılı..
Öyle bir ahenktir ki bu,
Beraber duyduğunuz
Ve yaşadığınız zaman,
Hayat güzel,
Yollar uzun,
Göz memnun
Ve ruh mes’uttur..
Kaybettiğiniz zaman,
Gözleriniz dolarak,
Ses gibi, rüzgâr gibi su gibi
Bir şeyler yitirdik yollarında, derdiniz,
İstanbul’u hatırlayarak dertlenirdiniz.