Bu şehir böyle değildi eskiden
Bir buzullar denizi, gölgeler ülkesiydi
Hangi el dokundu dudaklarına
Hangi gözyaşları intizar ile
Yıkadı bu şehrin karanlığını
Ne kadar güzelmiş akşam, ikindi
Gecesi bir rüya, sabahı bayram
Bu şehirde her şey bembeyaz şimdi
O müstear şarkı
Su yüzlü dilâ
Kim bilir hangi evde, hangi sokağındadır
Belki de hanların otağındadır
Ayın pırlantası
Yıldızın hası
Gezginlerin hâlâ bulamadığı
O mahmur yürüyüş
O gök cilâsı
Kim bilir, belki de Kafdağı’ndadır
Sorsaydım bu şehrin aynalarına
Sizin de başınız döndü mü bir gün
Karardı mı gözleriniz ansızın
Uğradıysa kalbe bir bahar, bir yaz
Belki de yüzünden yayıldı onun
Ankara’ya vardığımda bembeyaz
Eskiden böyle miydi bu şehrin kuşları
Dalgaları bulur kan denizinden
Taşırlardı ıssız bahçelerine
Şimdi her birinde Leyla tutkusu
Rüzgârı alarak kanatlarına
Bakıp bakıp uçuyorlar bir yere
Rüyaları böyle miydi eskiden
Ölüm esrarengiz prangalarla gelir
Takılırdı şehrin ayaklarına
Şimdi kapılarda Züleyha çiçekleri
Pencerelerde leylâk
Ateş bile mutlu, serin mi serin
Ey ruhumun kalbi
Kalbimin ruhu
Hasret yalnızlığın duvağını açıyor
Yokuşlarda gülümsüyor gözlerin
Beyaz bir uçurtma, beyaz bir bulut
Işıldayan bir yay
Ve bir dolunay
Az kaldı dağların küçülmesine
Ey kalem onu yaz, onda beni yaz
Biliyorum; sesler susacak: Hep o
Görüntüler kaybolacak: Yalnız o
Ankara’ya vardığımda bembeyaz