elleri çürük ve paslı bir bıçak olan
demir çarşılarında sarışın bir işçi abimizika
sen yokken bezden bir kalem kutusu gecelerce
düşünce içi kırılan kırmızı kalem bir kalbimizika
yazarken bir yerinden mutlaka kopan
çekilen bir tırnağın acısı kalır çekildiği yerde
deniz midir artık akan gökyüzü mü anı mı
çocukların ağladığı hiç uyumadığı
karakalem karartma gecelerimizika
perdelerin hep gaz lambalarıyla yandığı
çok kullanılan imgeler bile yepyenidir göğüslerinde
öğrendik abiler öğrettiler on derste karadır şiirimizika
kalın do’dan ince do’ya geçerken ne kasavet ne gam
dudağımızda jilet gibi ellerin kan ağzın kan
acı acımızdır nasılsa yalnızlık yalnızlığımızıka
mızıka bir hüznün adıdır yalnız şiirde çalınan
yaz akşamları en iyi pantolona kazayla dökülen bira
adım atsak gökyüzüdür hep günler gök izi
ne zaman bir şiirden geçsek ya da ateş ten
sarhoşken talandan akşamın renginden
söylemlerden süreçlerden geçsek en telektüel
ne zaman bir yola çıksak yolumuzun bir yerinden
aşk aşkımızıka gün günümüzüka