Bunları da Okuyun

    Gözlerin İstanbul Oluyor Birden Şiiri – Yavuz Bülent Bakiler

    29 Aralık 2021

    Dîvân-ı İlâhîyât 129 Şiiri – Aziz Mahmud Hüdayi

    29 Aralık 2021

    Sone 35 Şiiri – William Shakespeare

    29 Aralık 2021

    Cebbar Oğlu Mehemmed Şiiri – Attila İlhan

    28 Aralık 2021

    İnsan Yenidir Şiiri – Mahmut Temizyürek

    29 Aralık 2021

    Açık Atlas Şiiri – Ece Ayhan

    29 Aralık 2021

    Hak Yoluna Gidenlerin Şiiri – Aşık İsmail Daimi

    29 Aralık 2021

    Tavaf Eyliyeli Kabe-i Köyün Şiiri – Erzurumlu Emrah

    29 Aralık 2021

    İkinci Dünya Harbinden Portreler 1 Şiiri – Arif Damar

    29 Aralık 2021

    Doğum Şiiri – Nazım Hikmet Ran

    20 Mart 2022
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Dönemler»Milli Edebiyat Dönemi»Peyami Safa»Sen… Dedi Şiiri – Peyami Safa

    Sen… Dedi Şiiri – Peyami Safa

    Peyami Safa- Peyami Safa
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    İkisine de mazi hâkimdi. Hep geçen günleri düşünerek yürüyorlardı. Bir kibrit alevinin muvakkat ışığında görünüp kaybolan eşya gibi, birçok hatıralar parlayıp sönüyordu. Şinasi bu hatıralara dalarken her vagonunun penceresinde bildik bir baş gülümseyen şimendifer katarının hızla geçmesi karşısındaki hissi duyuyordu: Bu bildikler, çoğu aziz dostlar ve hep aziz dostlar, mendil sallayarak uzaklaşıyorlardı ve bir daha dönmemek üzere uzaklaşıyorlardı.
    Mercan tarafına doğru yürüdüler. Şinasi birdenbire durdu:
    – Peki… dedi, bir şey soracağım.
    Neriman bu teklifi ümit ile karşıladı. Sorulacak sualin her şeyi tamir edecek bir cevap
    yolu açacağından âdeta emindi. Mes’ut günlerindeki tebessümü hatırlamaya ve
    taklit etmeye çalışarak:
    – Sor! dedi.
    Şinasi, aklına gelen sayısız birçok suallerin hücumu altında boğulmaktan kurtulmaya çalışır gibi durdu, düşündü, seçti ve sordu:
    – Niçin, sen artık dünkü sen değilsin? Niçin, biz bugün ikimiz de kıymetli bir şey kaybetmiş gibiyiz? Niçin bugünün düne benzemiyor? Niçin dünkü gibi rahat adımlar atamıyorsun? Niçin böyle oldun?
    Şinasi’nin sesinde öfke ile sevgi. Neriman daha basit bir sual beklemişti. Kendi tahmini ile bu sualler arasındaki farkın uyandırdığı komik duygusu geçinceye kadar şaşkın durdu, sonra düşünmeye başladı. Onun da aklına sayısız cevaplar geliyordu. Fakat hepsini ayrı ayrı teftiş etmeden o da söylemek istemedi.
    Yan gözle Şinasi’ye baktı. O, Neriman’ın cevap vermekte gecikmesinden mağrur gibiydi. Öne doğru eğilmiş başı derece derece kalkıyordu ve sanki gururuyla aynı seviyede yükseliyordu. Neriman bu kadarına tahammül edemedi. Kendi kendine cevap veriyordu: “Niçin mi? Çünkü, artık ben bir Fatih kızı olmak istemiyorum, anlıyor musun? Böyle yaşamaktan nefret ediyorum, eskilikten nefret ediyorum, yeniyi ve güzeli istiyorum, anlıyor musun? Eski ve yırtık ve pis iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum. İhtiyar adam, bozuk sokak, salaşpur ev, gıy gıy, hey hey, ezan, helvacı… Bıktım artık, ben başka şeyler istiyorum, başka, bambaşka, anlamıyor musun? “
    Fakat bunların hiçbirini söyleyemedi ve cevap için Şinasi’nin tahammül edebileceği azamî müddet geçti.
    Şinasi, müşfik bir ses perdesiyle örtmeye çalıştıkça Neriman’a daha fazla tesir eden gururunu gizlemek için gayret göstererek devam etti:
    – Sen eskiden… eskiden dediğim, bundan daha birkaç ay evvel ne sade kızdın, ne sade! Hoş gene bugünkü heveslerin vardı. Ama onları meydana dökmüyordun. Bugün ne kadar farkettin.
    Biliyor musun? Herkes söylüyor Neriman! Sen de açık söyle, açık! Ben senin ne istediğini biliyorum.
    Neriman korku ile sordu:
    – Ne istiyorum ben? Şinasi derhal cevap verdi:
    – Sen… dedi, iki gözüm Neriman, sen fokstrot oynamak istiyorsun ve iyi bir kavalye. Onu da bulmuşsun.
    Şinasi’nin sesinde ne kin, ne de hattâ sitem vardı; terkibinde kayıtsızlık ve istihzadan başka hiçbir unsur keşfedilmeyen bu ses, sözlerinin tesirini çok şiddetli bir dereceye çıkardı ve Neriman’da mücadele kabiliyetini hemen darma dağınık etti. Ruhî kuvvetleri, kopçaları birdenbire açılan bir esvap gibi ansızın çözü-lüvermişti. Kendini hemen toplayamazsa başına felâketler gelebilirdi: Gözleri kararabilir, dizleri bükülebi-lir, yere çökebilir, ağlayabilir, bayılabilir, bir sar’a nöbetine tutulabilir,
    çırpınabilir, felce uğrayabilirdi. Bütün bu nev’i felâketlerin başlangıcı olan zaaf halini geçiriyordu.
    Sapsarı kesildi. Ona tesir eden şeylerden biri de bu ithamların müthiş üslûbu idi. Hattâ Şinasi’nin söylediği şeylerin hemen hepsini unutmuştu. Yalnız bu ses, bu eda, bu kelimesiz ve gayet büyük mânalardan mürekkep ses, beyninin soğumuş hücreleri içinde akisler yapıyordu. Bu düşman tesirini o kadar beğendi ve kıskandı ki, aynı silâhla karşılık vermek istiyordu; fakat kendinde bu kuvvetin zerresini bulamadı.
    İçi çekiliyordu. Yürüyemedi. Öne baktı. Kendini sıkıyor ve son kuvvetlerini kaçırmamak istiyordu. Müthiş bir gayret içindeydi. Şimdi de yüzüne kan çıkıyordu. Bu anda o kadar kızardı ki, Neriman’ın sinir nöbetlerini bilen Şinasi korktu, sözünün tesirini anlatacak bir teselli aradı, geç kaldığını da bildiği için hiçbir şey bulamadı, yalnız Neriman’ın koluna girmek istedi.
    Fakat kız kolunu şiddetle çekti ve Şinasi’nin bu zaafından aldığı yeni bir cesaretledirildi, derin bir nefes aldı ve gözlerini alabildiğine açtı. Her tarafı, bilhassa çenesi ve omuzları görünecek kadar titriyordu. İki ellerini de yukarı kaldırdı ve yumruklarını, dişlerini sıktı, sıktı, korkunç bir kelime söylemek için haykırmak ister gibi gerildi ve hiçbir şey söylemeden, olduğu yerde sallandı, Şinasi’nin hemen açılan kollarına baygın düştü.
    İki yolcunun yardımıyla onu evvelâ bir kahveye taşıdılar. Yüzüne su serpildi. Kendine geldiği vakit büyük bir sinir nöbeti başlamak üzereydi. Şinasi otomobille onu bir eczaneye götürdü. Dükkânın arka tarafında onu bir şezlonga yatırdılar. Daha otomobilde iken şiddetli bir titreme ile başlayan asabı buhran iki saat sürdü. Eczacıyı, sonradan gelen doktoru, fennin bütün vasıtalarını âciz bırakan şiddetli
    buhranlardan biri ki, titremeler, katılmalar, küçük muvakkat felçler, hıçkırıklar, kahkahalar, kendini oraya buraya atmalar, nefes tıkanıklıkları, boğulmalar, ihtilâçlar gibi… hayvanı varlığın bütün sefaletini ilân eden en korkunç arazı gösterdi ve nihayet hastayı tam bir hüzal haline düşürdü.
    Eczaneden çıktıkları vakit geceydi. Otomobille eve gittiler. Yolda bir kelime konuşmamışlardı.
    Şinasi iki üç kere, Neriman’ın elini tutmuş ve okşamak istemişti. Kız şiddetle elini çekti ve başını arkasına dayadı, gözlerini yarı kapadı, otomobil evinin önünde duruncaya kadar hiç kımıldamadı. Yere inerken Şinasi’nin koluna girmesini de istememişti. Sallanarak atladı, kapının tokmağını kendisini kurtaran bir şey gibi tuttu ve bütün kuvvetiyle hızlı hızlı, üst üste vurdu.
    Gülter kapıyı açınca Neriman kendini içeri attı ve merdivenlere doğru koşmaya başladı. Şinasi de onu takip ediyordu. Merdiven başında Faiz Bey’le karşılaştılar. İhtiyar adam kızının önüne durdu, kollarını uzattı ve onu durdurmak istedi.
    Neriman babasını da itti, merdivenleri hızla çıktı, odasına koştu, kapıyı kapadı ve içeriden kilitledi.
    Faiz Bey, Şinasi ve Gülter kapısının önünde kaldılar. Şinasi alçak sesle:
    – Nöbet geldi!
    Dedi ve başka hiçbir şey konuşmadılar; Neriman’da ilk defa görülmeyen bu asabî buhranın ne olduğunu onlara anlatmaya lüzum yoktu; sebepleri de kolayca tahmin edilebilirdi.

    Fatih-Harbiye

    Peyami Safa şiirleri Sen... Dedi Şiiri - Peyami Safa Sen... Dedi Şiiri - Peyami Safa şiiri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Aşk Bir Mücadele Değil Âhenktir Şiiri – Peyami Safa

    Uzanacağım ve Ağlayacağım Şiiri – Peyami Safa

    Ayastefanos Ufuklarında… Şiiri – Peyami Safa

    Bunları da Okuyun

    Hatırımda Şiiri – Abdullah Tukay

    29 Aralık 2021

    Bir Perde Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Kaval Aşkı Şiiri – Neyzen Tevfik

    29 Aralık 2021

    Büyüteçle Kâğıt Yakan Çocuklar Şiiri – Alper Gencer

    29 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Dadaloğlu

    Yaz Bahar Ayında Pek Etti Gitti Şiiri – Dadaloğlu

    Dadaloğlu

    Yaz bahar ayında pek etti gitti Acep sılasına giden gelir mi Kadir Mevlam bize hidayet…

    Dîvân-ı İlâhîyât 168 Şiiri – Aziz Mahmud Hüdayi

    29 Aralık 2021

    Üçüncü Arz-ı Hâl Şiiri – Neyzen Tevfik

    29 Aralık 2021

    Bir Afşar Bozlağıyım Uzunyayla’dan Şiiri – Mehmet Başaran

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Şahane Serseri Şiiri – Attila İlhan

    28 Aralık 2021

    Yolculuk Şiiri – Sabri Esat Siyavuşgil

    29 Aralık 2021

    Güzel (Bir Güzel Seyrettim) Şiiri – Hodlu Noksani

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Karacaoğlan şiirleri Agah şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Ruhsati şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.