Gıcırdak kapısında düşlerimin
Çıngırdardı hep o özge çıngırdak:
Dandini dandini dastana! ..
Bir kuyu ki, indikçe in,
Bir yol ki, menzili mülkümden ırak;
Derdimi anlasana…
Yatardı aklım şiltesine en dalgalı masalın
Uzanıvermiş gibi üzerine bir salın.
Saldı, sallanırdı;
Sularda kör balıklar allanır pullanırdı,
Her masala bir mesel yollanırdı.
Uzun olsa da kıssa diyorlardı mesele,
Pestil diye krala sunulurken kösele…
Kıssa, hisse, Ese, Köse,..
Hesapsız havanlarda ezilirdi hendese;
Tarlalardan balıklar toplanıp sele-sele
Toprağa dişi çıkmamış düşlerim ekilirdi…
Gözü keşiş karısının gözünde,
Başı Aslı’nın dizinde;
Kerem’in teker-teker dişleri çekilirdi,
Duyardım acısını ta ciğerimde…
Sonra bir Zühre açardı
En Tâhir gecelerde olmadık bir yerimde.
Gözlerim ışıktan iki anahtar;
Gece zindan, Yusuf yorgun, vakit dar…
Giyindiğim korkular bir dehliz kadar dardı,
Züleyha’nın soğuk eli derimde
Bir solucan gibi hep bıcırdardı…
Diz çökerdi önümde bir kara dev,
Bir avucunda gözlerim, bir avucunda Kafdağı;
Kaçardım danaların girmediği bostana…
Çıngırdardı ardımdan korkunun çıngırağı:
Dandini! .. Dandini! .. Dandini! ..
Sonrası dastana…
İğneye tırmanıp yıldız toplardım
O elimin ermediği göklerden,
Düşlerimin yarattığı destana…
Kırk deve yüküyle gelmekte sesim
Ayağımın değmediği o yerden
Kervan uğramayan bu bedestâna…