(M. Vurgun’a)
karanfillerin öldüğü zamanlardı
kevgir gibi gök, yüzümüzde acı
bir gülümseyişten kalma bıçak izi
yaylım ateşinde kurşunlanmış
bakışlarla
-pişmanlık katılmış bir diriliş için
ölümü beklemek haramdı bize-
ölürken şarkı söyledik hep
yarın yarın, yarınlara
hep çıkmaz sokaklarda bitti duvarlar
kan izi ve kurşun yarası taşıyan
şimdi yangınlar sonrası
aydınlanıyor karanlık tarih
hiç olmayan mezartaşlarının gölgelerinde
kararmış halkımın yüzü
çok uzaktan duyuyorum seni
haykırıya tırmanan
-hep aynı-
bilirim
hiç değişmez acının sesi
senin şiirlerinde unutuş yok
şimdi de çünki ölüm
ve tünek olmuş martılara
kimi dizelerin
binlerce yürek, bir yürekte
senin yüreğinde toplanıp
bir sel gibi akıp
sürüklenmişlerin sesi
boğdurulmuşlar denizinden
esen bir yel gibi
bir şarkı söyler gibi
yarın yarın, yarınlara
kuşunların ıslık seslerinden kalma
acı bir ezgi
-paslanmıyor aslında
yüreklerimize saplanan
mermi çekirdekleri-
isli gaz lambalarında hatıranın alevi
hala söylediğimiz yangın türkülerinde
düşük omuzlarında taşıdığın ağır yük
arkadaş cenazelerinden kalma
şimdi pasın olgunluğunda
konuşur eski tüfek anılar
ah…sen, uzak bir ülkede
başka gökler altında
sen, vurgun kızı sürgünün
çocukluk göklerinden uzak
ülkenin dağlarında kekikler ıslak
şimdi, sabah bir yalnızlık bekler gibi
uzak bir ülkede şafağa durmuş gözlerin
yarınıları beklemekte
gün doğarken sisler içinden