Girdi bahçeden içeri soytarı:
Bahçeyi bürümüştü sessizlik;
Buyurdu ruhuna yüksel yukarı
Ve onun pencere eşiğine çık.
Bağrışmaya başlarken baykuşlar
Doğru yükseldi üstünde saf mavi elbisesi:
Bilge dilli kılmıştı onu düşündüğü
Dingin ve hafif bir ayak sesi;
Genç kraliçe dinlemedi fakat;
Uçuk renk geceliğiyle yatağından kalktı;
Kapadı ağır kanadını pencerenin
Ve mandalını taktı.
Yüreğine emretti soytarı, git ona,
Baykuşlar bırakmışlarken bağırışı;
Kırmızı titrek bir elbiseyle o da
Şarkılar söyledi kapısına karşı.
Tatlı dilli kılmıştı hayali
Çiçek gibi saçların bir uçuşmasının;
Fakat onu kraliçe havalara savurdu
Yelpazesini alıp üzerinden masanın.
‘Çıngıraklı şapkam var.’ dedi
‘Ona yollayacağım ve öleceğim sonra’,
Ve de gün ağarırken
Bıraktı onun geçeceği yola.
Kraliçe saçlarından bir bulutun altında,
Yatırdı bağrına şapka ve çıngırakları,
Ve yıldızlar görünür olana dek havada
Bir aşk şarkısı şakıdı kızıl dudakları.
Kapısını penceresini açtı,
Ve yürek ile ruh girdiler içeri,
Sağ eline kırmızı olan geldi,
Sol eline de mavi.
Ağustos böceklerince bir ses yükselttiler,
Akıllı ve tatlı bir cırıltı,
Ve saçı bir katlama çiçekti kraliçenin,
Ayaklarında aşkın sükuneti.
Çeviren: Dr. Osman TUĞLU