Boyun büküp dışarı çağırdı Cumhal;
Mağaranın ağzında, gözlerinde bir parıltı,
Arasında rüzgar ile ormanın
Gelip de durana kadar Dathi.
Ve diz büküp dedi ki Cumhal,
‘ Rüzgarlı yolu takiben
Az da olsa kutsallığını anlamaya
Ve ettiğin duaları öğrenmeye geldim ben.
Sana derelerden somon getirebilirim
Ve göklerden balıkçıl kuşları.’
Gülümsedi fakat Dathi el kavuşturup
Gözlerinde Tanrı’nın esrarı.
Ve her türden kutsanmış ruhlar
Gördü Cumhal duman gibi akıntılı,
Kadınlar ve çocukları, kitaplarıyla gençleri,
Ve yaşlı adamları asalı ve atkılı.
‘Hamd et Tanrı’ya ve Anasına,’ dedi Dathi,
Gönderdiler çünkü Anasıyla Tanrı
Kalplerinizi hoşnutluk doldurmak için
Dünyada dolaşan en kutsal ruhları.’
‘Hepsinin zarif ve âlâ olduğu yerde,
Hangisidir içlerinde en kutsal?
Bu, altın buhurdanlarıyla ormandan
Şarkı söyleyenler mi? ’ dedi Cumhal.
‘Gözlerim kamaşıyor,’ dedi Dathi,
‘Tanrı’nın sırlarıyla yarı âmâ,
Rüzgârın nereye gittiğini görüyor
Ve yönünü kavrıyorum ama.’
‘Ve biz ölürüz gittiği vakit kutsallık,
İzleyip gittiği vakit rüzgarın peşini;
Yeryüzündeki en kutsal ruhu görüyorum
Ve o öne düşürüyor sarhoş başını.’
‘Kutsallık gece ve gündüz gelir
Ve bilir nerede olduğunu akıllı kalbin;
Ve görür birisi Bozulmaz Gül’ü
Kızıllığı içinde şarabın,
Ki baygın yaprakları üstüne uyuşukluk
Ve letafetini damlatır arzunun,
Çiyin ve yangının alacakaranlığında
Uzağa çekilirken dünya ve zaman.’
Çeviren: Dr. Osman TUĞLU