Çamaşırcı anam! Siyah
bir gülün rüzgârda
titrediği an’
sın. Bir tülbent
gibi emdim yıllarca,
sızdırdığın kederi. Bir düş
bir koku gibi sindirdim
ruhuma.
Kim bilebilir
bir kucaklayıştaki yabanıl
utancı ve çağıldayan
öfkeyi gözyaşında? Aç
oğuldan başka.
Belleğimdedir
hâlâ, delinip örselenmiş
belleğimde; kırılan
bir vitrayın sesi gibi: “Oturup
kalmıştın elinde fincan
ve hafif bir gülümseyiş
dudakları
……….
……….