anladım aramalıyım gökyüzünün fıskiyesini
gülleri ve gökkuşağını bulmak için
unutulmuş viranelerinde göğün
yakılıp yıkılmış köyler bulmalıyım
ağlamaya hazır yeni doğmuş çocuklar
hoyrat savaşın ölüleri arasında
acıdan yapılmış çiçekler
saf beyaz çiçekler
çoğalan çiçekler
boynu bükük çiçekler
dağ sularıyla açan yabanıl çiçekler
kurşun yanığı çiçekler
gözyaşlarından yas uçuran çiçekler
aramalıyım ay ışığında
gölgelerin giysileri içinde
okyanusta bir kayık olduğumu biliyorum
kayığın gökyüzüne değen sesi olduğumu
aramalıyım bulurum nasılsa
kimselerin aramadığı şeyi
uyruğu ipek ve maden olan yeryüzünde
tuzu ve tohumu
buğdayı ve meyan şerbetini çarşılarda
gül üzümünü soylu toprağımda
anladım bu dünyada varolduğumu
yapraktaki ağacı, sudaki balığı
kuştaki gökyüzünü, arınık çığlığımı,
bir fide götürmeliyim bu yüzden
hiç susmayan rüzgârın çanını dere yataklarından
gökyüzünün çimenini
gece çocuklarına
anladım ki arınmalıyım bu yaz
düşlerimde bile olsa
toplamak için paramparça olmuş
köklerimi toprağın altında
anladım ki arınmalıyım bu yaz
bulmak için güneş taşını
denizin derinlerinde, deniz ve gök
kırılmış bir ışıkta birleştiğinde
anladım gökyüzünün çayırına bakarak
gezegene ve ıssız yıldızlara
kaldırımlara istasyonlara su yollarına
bir gölgede bir bahçede gül ışığına
ay ışığında soluklanan geceye, samanyoluna
bakarak anladım çocukları
peki şimdi ben neredeyim sonsuzluk denizinde
yıldızlar nerede, güneş nerede
ama işte biliyorum ki
kentin karabasanı üzerimde
gölgeyi giyindim, kara yakılar süründüm
sana geldim cırcırböceği
bürünüp dünyanın o güzel biçimlerine
sana geldim döşeğimden doğrulup
gökyüzünün sonsuz fıskiyesi
al beni de koynuna
uçurumlarına, gök kıyılarına,
yirminci yüzyıldan kara yıllardan geldim
durgun bir ırmaktım önceleri
akasyalardan iğdelerden geldim
nasılsa bulurum seni
ey gökyüzünün rezil çiçeği