-İlk Sağanak-
Sen uzaklara bürünen
Güzün yaslı evladı ey
Dilimde senin için bir şimşeğin kavı
Senin için terkisinde kan taşıyan rüzgar
Hançer sesli karanlık
Göğsümde güneşten bir çarpıntıdır
Tunç bir nehri çağırışım senin için
Yağmurdaki azamet
İçinin buzları erisin için erisin için
Bir atın şakaklarına oyulan keder
Yırtıcı bir bahar hazırlığı senin için
Şiddetim sırrım kardeşim
Dinle bak!
Acıya mıhlanmış bir seferi
Bir deniz tiryakisiyim kavimsiz topraklarda
Ardımda barbar düşlerin kırbacı
Sadağımda zifiri bir kin
Yumruklarım belki epik ibrişim
Ölümcül bir tozum şehrin surlarında
Yitik sözlerin kuyusu
Ben ki kaç bıçağa sürülmüş bir susuzluk ah
Ay kümbetlerinden
Sanki dokunaklı bir heyelan
Bir bağbozumu renginde vuruyor yüreğin
Avucunda depremli bir ömrün kabzası
Göğsünde vurgun kırıkları var bilirim
Gide gide bir yalnızlık üşümesi
Gide gide uçsuz umarsız ey
Parçalanmış yüreğin encamı
Katran bir çırpıntısın orda
Amansız sivri kargılarla sen
Göğü alazlayan bir sis tomurcuğu
Gibi birden gibi belki gibi ürkütücü
Bir çöl ifritiyle göz göze
Kendin için terli bir telaştın sen
Sendin o damarları zonklatan kıymık
Bir yağmur tazeliğinde açılan yara
Ürkünç sorular halinde
Kendinle dişe diş göze göz
Geçitsiz
Bir yangın tenhasıydı seninki
Yanınsıra büyüyor
Aşkın oymağına yeminli bir ırmak
Kundağında ateşin
Akik nefesler, tekmil ürperişler
De ki bir bozguna bulanmış
Zakkum kardeşliğin adına
Sürgün süren anafor
Kalın bir sisin
Gırtlağında:
Bir deniz sesiyle şimdi! Sözler
sözleri eşeliyor. Geceye
saydam mührünü vuruyor ay: Aşki
kıpırdayışlar için. Sen ki ruhumun
yaslı atlısıydın çünkü ve karaşın
hayallerin. Bir yağmur kuşu yüreğine
vurup durmaktadır öyle. Ağır ağır
beliriyor külün haritası. Ne yapsan
göz gözesin yollar serabıyla.
Söyle madem vakti dişleyen ihtilal
nedir? Nedir içimizi acıtan
gerçek? İşte asıl mesele!
Kaçış yok, yok elbet, her şey
mahşeri bir düğümdür artık. Ki gök
ağusunu
gövdenin lav gibi kusuyor
içimize.. Bu kirli, yapışkan hayatın
ortasında. Bil ki herkes
herkesin kurdudur burda. Kabuslu
bir savruluş içre: İblis
yüzlü o mel’un, o sefil inkar…Çarpar
kösnül devimlerle işte solgun
gövdemize. Birden
dilsiz bir uçurum halinde kalırız
kendimizde. Tam da budur bıçağın
parladığı yer. Gün de doğar buradan,
çağın meseli de. Ey zümrüt yakamoz,
isli bir unutuşun kuytularında
biriken öfkesin böyle. Yaşamak hüner değil
asla, enkazını
göğsünde kurşun gibi taşımadıktan sonra.
Bunu bilir, bunu söyleriz artık.
Hüküm giydik bunun için
SİYAHA. Aşka yok başka
menzil. Bilemez güzün gizini
hiç yangın görmemiş kimse.
Toprağı mayalayan kan sesleridir
şimdi akıp duran İKSİR. Sürüyor gecenin
namlusuna bir ebabil çığlığını
AKKOR
TUTUŞAN BİR IRMAĞIN YÜRÜYÜŞÜYLE
DAMARLARINDA
Kemiği kanırtıyor ah bengi bir
titreyiş. Cengin demek başlıyor gececil
mahşerinden. Gövdeyi kuşatıyor
a k k o r d i p l e r
ve ç ı n l a y a n o r m a n.
Çarpışıyor usun burgacında
kan ve irin ve çılgın
bir imgelem. Hep mi hiç mi?
Hala çığlığını emiyor
o ifrit sünger. Ve hala
sürüyor ürkünç medd-ü cezir.
Oysa dokunsak patlayacak
bir mayın gibi durup duruyor yüreğimiz
bağbozumu aralığında. Binlerce pırr
sesi damlıyor içimize cesur
kuşlardan. Bu değil miydi bizi
durmaz kılan isyan. Öyleyse
acıya inanmak, acıyı
kuşanmak gerek. Budur çünkü hayata
kaynak olan mağma: Bizi biz yapan
ö z ü l k e! Burda dur, çatlayan
bir tohumun şavkıyla şimdi.
Dur kendine açılan
bir yırtılışın sesiyle. Kök sal
geceye ey kan
ey umut.
Yürüsün YAŞAMANIN ADIYLA balkıyan neşter.
Dişle hep dirimin kabuğunu
sen. Hem çöl ol,
hem çölde bir kuyu.
Hüznün rahlesinde her söz
çıkrık
sesli bir alevdir,
unutma! Ve sür
acının izini tastamam
bir öfkeyle ey, haydi sür
bir ıslığın ardısıra tutuşan
gözlerinin ferini.
Ve şakaklarında bak
Katran bir kuşun benekleri
Hayatta acemi, kavgada mahir
Budanan bir sancıydın sen kül seslerinde
Bir yanın devrik, ıssız duyarlıklar
Bir yanın puslu bir infilak
Göğü ıssız bir hançer gibi
Çizip duruyor kuşluk sirenleri
Yaşamak senin’çin
Şimdi uzun bir secdeye kapanmaktır öyle
Nemli haykırışlarla birden
Öyle kavi
Öyle keskin
Doğmak için suların mahşerinden
Toprağı yağmurla hep tavaf eyle
Umudunu döğe döğe
Aklın balyozuyla
Orda simlenmiş bir ufku kuşan
Tekrar olmasın için yollar
Sen ki kendine güzel bir ayna
Tılsımlı bir yalnızlık ol
Nereye baksak sisli bir uçurum çünkü
Gövdende gürbüz sancılarla yankılanır
Yüzüne hışmını simsiyah vurdukça vurur
Bir sabır imbiğinden
Geçirir gibi alazlanan telaşını
Harfleri temize çekerek sanki bir bir
Savaşkan, uzun nefesli bir üfleyişle
İçinde vahşi bir rüzgar
O kan birikintisi
Zorlu patikalar üzre
Başlıyor seslerin kabzasına yürümeye
Şehrin belki de çürümüş yüreğine
İz sürüp göz şaşırtarak
Şaşırtarak
Geçiyor hiçlik saatleri
Göğsünde yakut bir kuşun
Amansız vuruşlarıyla
Tik tak tak tik tak
Çağın hücrelerinden
Mosmor sürüyor sorgu
Sisli ibrelerde henüz
Kanırtılmış bir göz yumağısın sen
Bakışlarında daha
Gri bir ay yuvarlağı
Ve taşıllaşmış
Bir hissizlik gibi orda
Sürüp giden yıkım
Güllerin içi
Şehrin sarnıçlarında
Birikip uluyan bir küfür gibi
Gitgide kararıyor her şey
Sürüyor görklü yolculuğumuz bizim
Bıçkın dalgalarla
Çarparak gecenin bordasına
Kinle ovalanıyor hayatın kiri
Boşluğa savrulan kelimeler
Yüzünün kuyusunda şıp şıp
Çünkü damlayan bir Yusuf sessizliği
Kanında esrik hayallerin hışırtısı var
Kavlı çarpışlar için
Hayatın peşrevinde
Asi ve AŞKIN RİTMİNDEN
İHTİLAL KOKULU BİR YÜRÜYÜŞ
VURUYOR RUHUMUZUN DERİNLERİNE
Seni her vakit tazelenen
Nefretinden tanırım şimdi
Bir yalnızlığa çivili
O güzel görünmez nefretinden
Tanıyorum çalkanan yüreğini
Terli yamaçlar gibi
Soluğun böyle alev alev
Akıyor yitik yazların deltasına
Sürgün bakışlar burcunda
Hıncım hıncına kardeş
Dirimin şimşeğini övüyoruz yine
Aynı sulardan içiyoruz seninle
Düş sarnıçlarında biz
Böyle tenha
Ve kızgın birike birike
Köpüren deniz sesiyle
Tenhada gide gide
Okunan bir vasiyet gibi
Kavlimiz uğulduyor nihayet
Uğulduyor kardeşliğin dili
Kadim bir sırrı heceleyen
Kan gibi hava gibi
…………
Kül sürgünleriyle
Sen enkazında büyüyen ey
Sen kendine artık
Demek ki bir yangın böyle
(Bir Yangın Tenhası’ndan)