Üşümesinden belli içimin: bitiyor yaz.
Ufuk kör bir gözün ardı kadar boş. Geçiyor son
kuş sürüleri mumların titrediği bir katedralde
dinlediğim orgun sönüp giden yankısı gibi dinli-
yorum kanatlarının sesini
Ey üzünç diyorum: Yaşamımın toplamı, koyakların
ıssızlığından damıtılmış bana kalan tek bilgelik.
Üzünç: kolsuz bir askerin sakallı yüzü yansıyıp vitrinin
camında ‘kendini öldür’ diye iç geçirince; tezgahda
sızıp kalınca çocukluğunu ele veren göçebe
yüreğin sözü, kucaklanmayınca artık sevgili beden
ve gözyaşlarında parlayınca terkedilmiş baba ocağı
Dupduru gözlerle baktın bana ey yitik çocuk:
derede seyrederken kendimi ve öptün, ülkeler
vadeden bir öpüşle
Bu işte üzünç,
bu işte onulmazlık.
Yaz bitiyor:
gece iniltisini emziriyor büzülüp toprağa doğru çekilen
ağaçların, zaten yaralı belleğime daha bu sabah
bir uçurum kıyısıymış gibi dalıp gitmiştim saksının
çatlağına,bahçede yürürkende ayaklarım yapraklara
gömülü, bir kez daha Rhoda’nın sesiydi:
“Ah yaşam, n
……….
……….