Bunları da Okuyun
Sunay Akın şiirleri
benden kısadır boyun bir köy otobüsünün dağa tırmanması gibi uzanırsın dudaklarımakatılmaz oldu nicedir yolumun tozu dumanına
Geçim parası için nice yaşlının eski İstanbul evlerinden getirdiği eşyalar üstüne kar koyulup satılıyor antik acılar çarşısında
Saçak altına sığınmış göçmen kuşun kar tanecikleri arasında düşen beyaz tüyünü de görebilmek İşte sevmek
tozlu bir şemsiye durur çatı katındaki odanın kuytu bir köşesinde kumaşındaki eski yağmurların hüzünlü kokusuyla anımsar mısın bilmem yağmurun bardaktan…
Yaşlı bir devrimci düşürmez hiç ağzından özgürlük kelimesini ve yatmadan önce bir bardak su yerine denize bırakır takma dişlerini
Çarmıha gerildiği yaşta İsa’nın avuçlarımdan tutan iki çocukla çiviliyim yaşama aşk bardağını çalkaladığım su olmak kırılacak eşya taşıyan bir kamyon…
Her kapı eşiğinde çocuk mezarı diye takıldığınız 45 numara ayakkabılarımla içinde etleri çürüyen bir çocuk cesedi taşıdığımı nasıl da bildinizHiçbir…
eşit olmadığı söylenir insanların aynı boyda olmayan beş parmağı gibi bir elinoysa uzanır nice yorgun emekçinin dudağı su dolu avucumaelimin…
Dünya böylesine güzel olur muydu yine diplomasını çerçeveleyip para kazanma derdine düşseydi Dr. Che yüreğini dağlara asmak yerine
Biri çıkıp öldürsün beni ve kaza süsü versin cansız bedenime nasıl da sevinirdim ilkokul pencerelerine bayrak asarken doğduğum kazanın her…
Bir dostun sıcaklığına öylesine yaslamak istiyorum ki başımı ya omuzunu uzat sevgilim ya da telleri kopuk bir kemanıKanadının altına sığınacak…
Kimim ben ve sakalından bir tek kılın müzelere giremeyeceğine ağlayan köse bir peygamberden nedir beni ayıranHüzünlü bir çocuk yüzü müyüm…
Şemsiye yapımcıları ıslanmaktan tek kişiyi koruyacak genişlikte kesince kumaşları yağmur değil yalnızlıktır yağanDaha da hüzünlendirir her gece kentin sokaklarını bekçinin…
Temiz kalan tek yerdir devrim bütün bir yıl kirlenen duvarda ama görebilmek icin asıldığı çividen indirilmelidir yapraklari biten takvim Zorbalara…
Aşkımız bitti yüreğim burkularak soluyorum bunu çünkü bir yangın kovasının içindeki durgun suda beyaz bir kelebeğin boğulması gibi garip oldu…
Özgürlük kitabının sayfaları arasına cellatların kurduğu darağacındaki ip yarım kalan sayfayı gösteriyor okumaya devam edecek nice insana Evlilik fotoğraflarının yırtılarak…
Ekmek kırıntıları serpiyorum cephede kumtorbaları üstüne su verirken evinde generalim kuşkonmaz çiçeğine
Telefon santralleri beni sana bağlar sevgilimnükleer santraller ölüme gökyüzünün nerede olduğunu soran bir vapur dumanına yanıt veremiyor hiç kimseÇocuğunu asma…
Büyüklerle ben yapamıyorum çocuklar da almıyor beni oyunlarına devlet dairesinde yangından kurtarılmayacak sıkışmış bir çekmece gibiyim açılamıyorum sanaKardeşiyle sokaklarda hep…
Beyaz adam küçücüktü ilk geldiğinde ve oturmaktan bütün kemikleri sızlıyordu büyük teknesinde Beyaz adam kızılderililerin sunduğu yiyeceklerle beslenip topraklarına uzandığında…