Bunları da Okuyun

    Soru Şiiri – Behçet Necatigil

    29 Aralık 2021

    İnönüler Şiiri – Fazıl Hüsnü Dağlarca

    29 Aralık 2021

    Deyi Şiiri – Hekimhanlı Esirî

    29 Aralık 2021

    On Birinde Bir Güzele Hizmetim Şiiri – Ruhsati

    29 Aralık 2021

    Sone 25 Şiiri – William Shakespeare

    29 Aralık 2021

    8.10 Vapuru Şiiri – Cemal Süreya

    29 Aralık 2021

    Işıltı Şiiri – Zahrad

    29 Aralık 2021

    Renkler-şekiller-sayılar Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Deniz Kitabı Şiiri – İlhan Berk

    29 Aralık 2021

    Eski Bir Şiiri – Adnan Satıcı

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»İsmet Özel»Şivekar'ın Çıktığıdır Şiiri – İsmet Özel

    Şivekar'ın Çıktığıdır Şiiri – İsmet Özel

    İsmet Özel- İsmet Özel
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Ey sökülmüş cep! ey ıslak yorgan!
    Ey bulduğu her bahaneyle çıngar çıkaran!
    Yardım et! Yardım et!
    Bana ilah mahvedecek
    bir uzuv lazım.
    Gel çabuk
    Beni üzüntünün koynunda beklet
    Orada tohum serpecek kadar
    Bana zaman tanı.
    Ve konuş
    Varsa eğer yazgımızın beş duyusu
    Yazgı dediğimiz şeyin deveran ediyorsa kanı
    Söyle ona vazgeçsin beni üstümden esip yönetmekten
    Bana diş geçirsin de anlasın bakalım hangimiz daha kekre
    Çarpayım gözüne bir,kulaklarını çınlatayım hele
    Uzaktan işmar edip durmasın bana
    Gelsin bana dokunsun
    Alnının çatında değil belki
    Ama bir iriminde aklının
    kalsın kokum.

    Benim elbet bir bildiğim var:Hayat saçma sapandır.
    Üstüme saçmalı tüfeğiyle ateş açtı hayat
    Yaylım ateş,bombardıman,güldürücü gaz
    Şairsin! Arkanı dönme! Neyin var sen de fırlat!
    Hiç yoksa şu inkisarı kağıda geçir,sonuna kadar yaz
    Nasıl olsa çıkaramazsın saçmayı etinden
    Hiç deneme
    Cibril’i düşünmeden
    Asla yaşayamazsın
    Seni uçurmazsa yandın
    Kuşları da uçuran
    Ey şair! Ey dilenci!
    Kanatsız,mızmız,sözün köpeği
    Tiryakilik peşinde geceleri
    Günün ortasında karmanyolacı.
    Sana değil Davud’a yaraşıyor sapan
    Korkun var bölük pörçük
    Ümidin çatal çatal
    Baka gör bunların arasından
    Hangi yer sana ayrılmış
    Hangi yare senlik birşey bırakmış
    Çalap

    Anlat:
    Bu bir Yusuf masalıdır de
    Bunu söyle ve fakat
    Şunu da sor
    Yusuf’un masalı neden
    Yusuf’la başlamıyor?
    Bir varmış bir yokmuşla başlıyor bütün masallar gibi
    Bir Şivekar varmış,bir gençkız
    Yusuf yokmuş,cinler
    Kaçırmış,yazgı
    Saklamış onu.

    Masalın orasına gelince bir Yusuf gösterilecek
    Ama önce masalı bir Şivekar
    Nasıl başlatıyor
    Bilmek gerek.

    Genç bir kızla,bir bakireyle başlıyor anlatımız.
    Çünkü bakirelik,o bir baş dönmesidir
    Başta gelir,başa gelir,başı yerinden eder
    Eksiksiz olup hiçbir iyelik tertibi gerektirmeyecektir
    Sorguya açık kim derseniz bakirdir,odur bakire
    Kapağı hiç açılmadıysa kitap
    Kaş çattırır insana,korku verir
    Oysa kitap ki yarıya kadar okunmuş
    Bakiredir.

    Bırakalım başta kalsın.
    Gençlik
    Ve kızlık dursun başında efsanemizin.
    Şivekar’la
    Bir gençkızla başlasın anlatımız
    Ağlatımız
    O dahi gençlik ve kızlıkla bitecek bittiği an
    Zaten son erek değilmiydi
    Genç ve kız?
    Vay anam! Ter ü taze ve domurmakta olan her ne ise
    Hele bir dalmaya gör onun döngüsüne.

    Şivekar’dı
    Gezmeye çıkmıştı ikindileyin
    Evlerinin az ilerisindeki koruda
    Gençkızlar bunu yapar
    Her gençkız ruhta birikmiş sözlerin
    Sürgüsü açılsın diye
    Hep gezintiye çıkar.
    Kıştı mevsim.Toprakta kar.
    Çok tutumlu bir söyleşi gibi berraktı çamların yeşili.

    Avcılar göründü uzaktan
    Şivekar avcılara görünmek istemedi
    Sindi en bildik köşesine çamlığının
    Kendi yerinden dinledi
    Fend eden,tuzak kuran,ok atan bu milleti.
    Avcı bunlar
    Bir kuş vurdu tezelden
    Aralarından biri.
    Nasıldı kuş?
    Neresinden vurulmuştu?
    Şivekar göremedi.

    Ok değerse bir kuşun ancak kalbine değer
    Bunu bilmeyecek ne var?
    Kan düşer.Emilir o kızıl bezek
    O bembeyaz satıhta.
    Ossaat ”Breh!
    Hüsnü Yusuf’un yanağı mısın be mübarek! ”
    Deyiverdi bir avcı.
    Şimdi sezdi Şivekar saklandığı yerden
    Avcıların da varmış bir içlisi
    Bir bilgesi.

    Kar ve kan.Ak ve kızıl.
    Bir yüzün suçsuz zemininde
    Tutkunun canlandırdığı şey.
    Siması da iması da Yusuf’un
    Böyleymiş meğer.
    Kar üstüne düşen kandı
    Yamandı
    Bir avcıdan Şivekar’a ulaşan haber
    Müjde değildi.
    Neden bir yavuzluk
    Bir durulukla beraberdi?
    Şivekar bunu bilmek istedi
    BİLMEK,BİLMEK,BİLMEK İSTEMİ
    Kızda çözdü bütün bağlarını kadim alemin
    Alem alemler oldu,cümle alem gevşedi
    Kız için artık gevşekti
    Pekinlik bohçasının hodbin düğümü
    Haber deriştirdi kızı
    Soru
    Dünyayı karman çorman bıraktı önüne
    Dünyayı,önce onu delmek
    Yusuf’a varmak gerekti
    Desem ki kapı açıldı
    Yalan olur
    Ama kilidin kalktığı belli.

    Var idiyse bir kuş
    Kalbinden başka yeri olmayan vurulacak
    Vuruş değil de vuruluş kilidi kırdıysa
    Kendi sorgusu yüzünden ayağa kalkıyor insan
    Arıyor.Yusuf bir ayna mıdır acaba?
    Çetrefil,kuşku dolu,yadırgı
    Ne kadar kendi oldu insan
    O kadar başka.

    YUSUF’UN KAÇIRILIŞIDIR
    Tohumu
    Anasının rahmine
    Bir ilkbahar sabahı düşmüş.
    Baharmış.
    Dışarda rüzgar.
    Dışarda dallarda,bulutlarda
    Toprakta delimsirek çırpınışlar.
    Bir yanda hışır hışır emeniyor börtü böcek
    İrili ufaklı bütün kuşlar
    Suskun buldukları korunakta
    Öte yanda tabiat
    Bir kadınla bir erkeğin yatakta
    Terli telaşıyla yarışa yelteniyor.

    Ah, bu hep zaten böyle oluyor
    İnsanlar tabiatı her zaman heyecana boğuyor
    Çünkü kuşlar ve böcekler gibi değil
    Bulutlar ve ırmaklar gibi sevişiyor insanlar
    Sevişerek çiseliyorlar dünyayı
    Yalnız ilkbahar gecelerinde değil
    Sevişiyorlar
    Sonbaharın mağmum karanlığında
    Kış gelince hakaretamiz bir soguk çattığında
    Yaz olunca ısınan baygınlığın çözeltisi yüzünden
    Sürgün günlerin birinin batımında
    Birisi bir başkası yerine seyahat ederken
    Yusuf’a doğru giden her eğimde
    Her hangi bir vakte denk düşüyor
    Sevişme anı.

    Erkine göz değen bir beyin oğlu Yusuf
    Annesi han kızıymış
    Doğmuş ve bir zaman
    Ev içinde,şehirde
    Halayıklar,lalalar
    Yaşamış göz altında.
    Sonra bir gün
    Birden bire
    Bir değil yüzlerce feryat
    Hani çocuk?
    Nerede?
    Onu son kez gören kim?
    neden hiç bir izi yok?

    Yusuf
    Üç cin tarafından yedi yaşında
    Kaçırılarak karışmış oldu kırklara.
    Haz ciniydi ilk göz koyan:Kızguran derlerdi ona
    Öyle bir cindi ki canın tam ortasında
    Bu dünya, öte dünya
    Nerelerden geçiyorduysa ikisi arasındaki çizgi
    Yoktu ayrım yerini bu yaratıktan daha iyi bileni
    Çocuklukla,gençlikle,yaşlılıkla
    Geçen ömrü içinde dağılır ve toparlanırken insan
    Hep duyulan
    Haz cininin kopardığı gürültüden başka bir şey değildi.

    Hazzı ne dışından,ne içinden tavsif edebilirsiniz
    Hazdır
    Dünyalar sanmayın bizi içine çeken
    Hazdır dünyalardan bütün emdiğimiz
    Daha başından beri
    Henüz cenin iken biz
    Kalbin de cesameti belli belirsiz iken
    Hangimiz hazzın bize neler ettiğini bilmeyiz?
    O cin hiç uğramamış olsaydı semtimize
    iyi olsun,kötü olsun neye yöneldiysek
    Aklımız başımızdayken veya delirdiğimiz zaman
    Canımız susmayı ve konuşmayı çektiğinde
    Oraya hepimizden önce varmış olurdu kızguran.

    Canı hazla tanıştıran işte bu cindi
    Bu cindi Yusuf’u kaçırma işinde
    Şebekenin başını çeken
    Peki,neden Yusuf? Ve kaçırma neden?
    Derinlik kelimesi
    Bu bapta işimize yarıyor
    Şimdi size
    Hüsnü Yusuf’tu o
    Güzellik timsaliydi desem
    Bilirim söylediğim tartışma açmaktan öteye geçmez
    Kime göre güzellik?
    Çağlar içinde konulmuş mu bir kanun?
    Hem nerede görülmüş
    Tek başına güzellik
    Kendi ayakları üzerinde dursun?

    Şehvet, hüsran, hatıra, mukavemet
    Bunların çarkına kapılanda
    bir güzellik doğuyor
    İnsanlar hep böyle şeylerin yedeğinde buluyor güzelliği
    O sebepten ola ki
    Güzel yine de güzel solarken bile.
    Çünkü her soluş merhamet uyandırıyor
    Çünkü merhametti ona önceden rengi veren de.

    Yasasız ve solup giden
    Bir güzellik değildi Yusuf’un güzelliği
    Yoktu tabiattan ve tarihten tanış olduğumuz
    Hüsnü Yusuf’u yeden hiçbir duygu.
    Hüsnü Yusuf o hüsnü Yusuf’tu ki yanı başına
    Yalnızca en gerekli şey konulmuştu
    Ne duygu, ne ihtiras, ne düşünce,
    Ne mükemmel bir mantık…
    Derinlikti Yusuf’u güzel kılan
    Gerçekte Adem soyuna ait olmayan
    Ve sanki bir yeminle onlara hep bağlı kalan
    Derinlik.
    Derinlikti Yusuf’la varoluşun bağını kuran
    Bu çocuğun yüzünden başka yüzlere yansıyan şey
    O bir engin ezinti, bir terennüm gibi
    Devam
    Diyordu devam etsin devam etse gerek
    Derinlikten cayılmasın
    Kopsun kıyamet.

    Bu çocuk ne giyerse giysin
    Giysilerin üzerinde duruşu
    Neye dokunursa dokunsun ona ellerini
    Yerle göğün bağlacına ermiş gibi sunuşu…
    Ya Rabbi, bu derinlik ne demek oluyor?
    Başını çevirirken bu çocuk
    Sanki affı muhakkak bir günah
    Saklıyor.
    Esrar dolu kimine göre belki bu baş
    Ama bilgelik güdümüyle Yusuf’a bakarsanız
    Sırların güzelliğini görürdünüz
    Güzelliğin sırlarıyla sarmaş dolaş.

    Acunu oyalayıp acunda oyalanan
    Kıvılcımlı oklardan biri değildi Yusuf
    Güzel olmasına güzeldi
    Ama bunu söylemek
    Dile denk düşmüyor nedense
    Çünkü denilmez
    Silahlı bir birliğe bakıp:
    Ne de güzel bir ordu!
    Güzelse de güzel denilmez ordulara
    Savaşı hatırlatan hiçbir şeyi gönül
    Yatkın bulmaz güzel kelimesiyle anlatmaya.
    Yusuf’un güzelliği
    Bir çarpışma gibi içrek
    Bir savaş gibi yaman
    Terk ediş uyandırmıyor gidişi
    Bir kalış sunmuyor durduğu zaman.

    ”Mutlaka başka” dedirtiyor oluşu
    Sineyi hatırlatıyor sinesi
    İnsanların
    sineleri olduğunu
    Gözleri çok fazla
    Çok fazla derin
    Her şeyi ezberletecekmiş gibi zora koşuyor
    Oysa ezberleyecek hiç vakit
    Bırakmıyor insanlara
    Çabucak
    Derinleşmeniz gerekiyor Yusuf’la karşılaştıysanız,
    Bitişmeniz isteniyor hakkı verilmiş bir anlamla.

    Haz cini kızguran
    Yazık olur, yanlış olur diye düşündü
    Hüsnü Yusuf
    İnsan dedikleri bu nankör, kan dökücü, cimri, unutkan
    Yaratıklar arasında bırakılırsa.
    Öyle ya
    Dünya ahalisinden hangisi
    Kendini hazır saydı şimdiye kadar
    Bitişmek için
    Hakkı verilmiş bir anlamla?

    Haz
    Güzellikten ayrılmak istemezdi
    Arınmak isterdi haz
    Hazzı arıtmaya güzellik yeterdi.
    Kaçırılmazsa, insanlar arasında bırakılırsa Yusuf
    Bir gün, nasıl olsa, er geç
    Güzelliğin yanı başına bir şehvet
    Bir hüsran, bir hatıra
    En azından insanların o hiç vazgeçmedikleri
    Bir mukavemet eklenecekti.
    Güzellik bulandıkça
    Haz bulandırılacak
    O zaman Hüsnü Yusuf’a bakan diyecek ki
    Güzel; ama bir pürüz var
    Güzel; ama başıma kim bilir ne bela açar
    Güzel; ama daha temiz olabilirdi.

    Kaçmalı Yusuf, kaçırılmalı
    Güzellik hazzı mutlaka arıtmalı
    Yoksa ben
    Önce ben, sadece ben, hep ben
    Diyerek nev’i beşer
    Pıtraklı ve pusarık bir tapınakta raks ederken
    Kendinden geçecek
    Hamleler, darbeler, sarılışlarla binlerce yıl
    Neleri çürüttüyse
    Onlarla geçinecek.

    Hazzın gücü Hüsnü Yusuf’u kaçırmak için yetmedi
    Yalnız yönelmek gelirdi Kızguran’ın elinden
    Yönelmek, yöneltmek, yönlendirmek
    Sevgilim! Sevgilim! Sevgilim!
    Başka ne söylenebilirdi?

    İnsan dediğin aceleci
    Cinler de acele etmeli
    Kızguran çabucak
    Yusuf’u kaçırmak için
    İki başka cinden yardım istedi
    İki cin daha
    Yönlendirmesi gerekti hazzın
    Güzellik hırsızlığına.
    Bunların ilki Sarlanan
    Eylem cini.

    Edim
    Dünden hazırdı güzelliği
    güzel olan her şeyi
    Köhne yığından kaçırmaya.
    Çünkü boy atmaya can atarken bir fidan
    Umursamaz çokluktaki kösteği.
    Eylem gerek tohumu çatlatmak için
    Yalnız doğurandır doğruyu bulan
    Neyse çok toprakta
    Gökte ne çoksa
    Bir an gelir
    Biriciklik burcuna edimle varır
    Eylemdir
    Tazeler, harap eder, küstürür, gönül alır
    Eylemle uçar bezginlikteki kir
    Dirilik erki kalırsa
    Yalnız eylemde kalır.

    İşte Yusuf’un güzelliği
    İşte arınmak isteyen haz
    Bir kez ”işte” denildiyse artık durulmaz
    Bir şey bir şeye dönüşürken
    Eyleme geçilecek
    Ve yakadan düşecek bu bungun kalabalık
    Bir oluş yönünde sıyrılan her ne ise
    Edimle ilenecek çokluğa, katılığa
    Eyleyenler görecek yeganelik ne imiş:
    Nereden sonrası kübra
    Nereden önce sagir
    Kaç, kaçır, doldur ya da dök
    II faut agir.

    Haz cini eylem ciniyle bir araya gelince
    Belki herşey yapılabilirdi
    Evet, her şey
    İyi ve kötü.
    Acaba
    İyi veya kötü şey
    Aynı zamanda yerli yerince ve uygun mu?
    İyi olsun, kötü olsun diye yapmak istenilen
    Rast gelecek mi kendini var eden yöne?
    Bunu anlamak için haz cini Kızguran
    Yönlendirdi Gökleren’i
    Yusuf’u kaçırmaya.
    Güzelliği çalmak için çağrılan
    İkinci cindi bu
    Ödev cini.

    Hüsnü Yusuf kaçırılacak çünkü
    Bunun bir çünküsü var
    Her nesnenin kendine özgü
    Bir yeri var evrende
    Hazzın çünküsü yoktur
    Eylemin de
    Haz ve eylem
    Bilinmez nerede eğleşecekler
    Oysa yalnız nesneler değil duygular düşünceler
    Ararlar ve bilmek isterler benzerleri arasındaki yerlerini
    Bu yer bir yer olmaklığı yüzünden
    Ödevini gösteriyor her nesneye
    Giderek
    Her nesne ödeviyle
    Kaybediyor nesne niteliğini
    Ödevini yerine getiren ”o şey” oluyor.

    Böylelikle ormanların kimliğinden söz açıyorlar
    Denizlerin kimliği, çöllerin, buzulların, sıradağların
    Ve kapanmak bilmiyor bir kere açıldımı söz
    Gökleren her tarafa bir şey yetiştiriyor
    Armağan verir gibi,tetiğe basar gibi
    Maden işçilerinin urbalarına kimlik
    Kumarhane kapılarındaki kabadayılara nişan
    Rujunu sürdükten sonra
    Aynada kendini öpermiş gibi yapan
    Sütüm yetseydi de doyurabilseydim, ne var?
    Sana almazsam neyim önümüzdeki yaz
    Ödevin cümleleri birer birer sayılmaz
    Yerine getirmeye bile gerek yok
    Tabiatla düşüyor
    Tarihle
    Yükseliyor durmadan
    Hem ödev
    Hem ödevi üstüne alan.

    Hepsi üç cindir bunların.
    Hazdır, eylemdir, ödevdir
    Yusuf’u kaçıran.
    Yusuf’u insanların dünyasında
    El alemin dipsiz düşkünlüklerine tutundurmayan.

    Şivekar’ın Yolculuğudur

    Eskiler iz sürerdi.
    Biz muttasıl arıyoruz yeni insanlar.
    Arıyoruz alemin iç yüzünden zihnimize
    Yansıyan bir tasarımla gerçeği.

    Şivekar bizden biri
    Yola çıktı yolu bilmeden
    Arıyor bir hedef gözüne kestirmeden
    Aradığı ne sevgili, ne efendi, ne sultan
    Özünü harekete geçiren onun
    Kanını kaynatan candır düpedüz kendi canı.
    Yol canlılıkla mukayyet
    Gitti deriz
    Ölenler için
    Yalnız yaşayanların işidir
    Yola çıkmak, yolu katetmek.

    Şivekar olduğuna
    Olmasını istediği için inandığı
    O bir, biricik can için yola koyuldu
    Canını koydu yola
    Öyle bir başka ben
    Bulsun ki
    Ben’i bütün şemaliyle onda bulunsun
    Başkada bir ben yok ise
    Yere çalınsın rüya
    Benle
    Başka yok olsun.

    Eskiler aramaz, iz sürerdi.
    Bilirlerdi Evet’le Hayır arasına Belki
    Sokulduğunda
    Felaket gelir.
    Noksanı fark ederlerdi, çünkü bütünden
    Nelerin koptuğu besbelli.
    Dağılmak eskilerin dilinde
    Ufalanmak anlamına gelirdi
    İz sürerlerdi irileşmek, ulaşmak, toparlanmak için
    Biz yeniler bir an önce dağılsak bari deriz
    Korkarız kaybolmaktan çokluk içinde.

    Şivekar korkmadı kaybolmaktan
    Daldı çokluğa can havliyle
    Dedi bulsam da Hüsnü Yusuf’u
    Onun gibi kaybolsam keşke.

    Kaç yıl geçirdi Şivekar arayış içinde?
    Neler yaşadı?
    Biz yeniler yüz kızartan soruları hemen atlarız.
    Saklarız
    Arayan ve arayışın süre gittiği ortamın
    Yek diğerinden ne paylar aldığını.

    Dünyada
    Çözülürse dünyayı
    Issız kılacak bir çelişki vardı
    Bir çekişme vardı dünyada azgınlık fışkırtan
    Taraf olunduğunda.

    Aradı Hüsnü Yusuf’u Şivekar
    Hep geciktirilmesi gereken o çelişkinin
    Susmayanı sağırlaştıran çekişmenin ortasında.
    Yalnız arayan bilir acımasını
    Aramamak acımamak demektir
    Küçümsenecekse
    Memnuniyet küçümsenmelidir
    Dünyanın dönmekten memnuniyeti
    İnsanların utancı dünyaya dönüşmekten
    İnsanlar
    Onların birer kırba hepsi
    Dış tarafları köseledir
    Hepsi içinde taşır içilecek şeyi
    Utanır ıslanmış köseleden insanlar
    SAHİPSİZ BİR UTANÇ HEPSİ.

    Şivekar önceleri
    Arayışın ilk aşamasında
    Bu utancı sadece seyretmekteydi.
    Evden ayrılırken bohçasına koyduğu birkaç altın
    Takındığı birkaç parça mücevher
    Bir şehirden başka şehre göçerken
    Dağlar aşıp ormanlardan geçerken
    Sıyrılıp yol bulmayı ona kolaylaştırdı.
    Daha sonra ve fakat
    İnsan dedikleri o sahipsiz utançla
    Yaptığı pazarlık fena tartakladı onu
    İnsanlık utancından
    En külliyetli payı o aldı.

    Aradı
    Arayış ibresinden gözünü ayırmadı
    Karnı aç
    Üstü başı lime lime
    Artık narin ayakları çiziklerle dolu
    Dirsekleride yara kabukları
    Gerçi bu kadarı, böylesi
    Başlarken hiç akla gelmezdi
    Lakin hayret!
    Arayana yoksulluk eziyet vermiyor
    Arayanın aramaktan başka derdi yok.

    Vakti bilmek için
    Diyor kendi kendine
    Haber almak sadece bir başlangıçtı
    Aradıkça dirisin
    Aradıkça mecalsiz kaldı kibrin.
    Aradın ve anladın
    Haber almakla yol tüketilmiyor
    Arayış sahicilik vaktine erişsin istiyorsan
    Senin kendin
    Haber olsa gerektir.

    Bak işte
    Bir parça kuru ekmek
    Kim bilir kim düşürmüş
    Kim bilir kim ekmeği bir kenara
    Ayak altından çekmiş.

    Ne de sert!

    Şu akan derecikte biraz ıslatsam ekmeği
    Diye düşündü şivekar
    O zaman dişim keser.
    Pırıl pırıl dereye
    Uzattı elindekini
    Belki eski kibrinden
    Kalma biraz halsizlik
    Belki bu ince suyun
    Cilveli alayişi
    Ekmek
    Dereye düşüverdi.
    Hem karnı aç
    Hem de avı nipet yaparmış gibi
    Su üstünde kıpırdanıyor
    Koştu o kuru ekmeğin
    Peşi sıra Şivekar

    Bir süre öyle gittiler

    O da ne?

    Dere görünmez oldu
    Harap bir tahta perde girdi
    Ekmekle Şivekar’ın arasına
    Genç kız gerilemedi
    Hem zaten vazgeçerse
    Ne yapacağı belli mi?
    Dönülecek bir yer
    Bilmiyor gitmezse ekmeğin ardı sıra.

    Suya girdi bulmak için ekmeğini
    Tahta perdeden öteye geçti.

    Aklı zorlayan bir yer o perdenin ötesi.
    Bir bahçe. Gerçekten buraya bahçe mi demeli?
    Ağaç, yaprak, meyve, kuş hepsi tamam
    Tastamam hepsi.
    Sanki biraz önce tamamlanmış gibi.

    Kokusu çiçeklerin
    Otların, çalıların kısa cümlecikleri
    Yukardan dua fısıldar gibi yüze değen esinti.

    İnsan bir resmin içine
    Bu kadar girebilir.

    Bu bahçede her şey hayran olunmak için
    Her şey kendine özen göstermiş
    Her şey kendine öyle bakıtıyor ki
    Şivekar bir kuru ekmeğin peşi sıra buraya girdiğini
    Bir daha aklına hiç getirmedi
    Hangi garip kuşun rızkıydı ki o ekmek?
    Kim bilir nereye gitti?

    Şimdi artık bahçenin derinliği genç kızı cezbediyor
    Bu bahçe keşfe açık bir kalbi bekler gibi
    Yürüdükçe bahçeden bir şey siniyor kıza
    Şivekar bahçeye tını salıyor adım attıkça
    Çok geçmeden gözlerinin önüne

    Ne diyelim?
    Resim içinde resim mi?

    Edebiyat burada bize yardım edemez.

    Bir çiçekle meşgul olan kelebekle meşgul olan bir erkek
    Eskiler olsaydı betimleyeceklerdi
    Biz yeniler Alt dudağımızı ısırır
    Ve terleriz
    Şivekar bizden biri
    Onun dilinden dökülen
    Bizim kelimelerimiz
    Saçma
    Ama başka ne sorulurdu ki?
    ” in misin, cin misin? ”
    Cevap verdi Hüsnü Yusuf:
    ” ne inim, ne cinim”
    ” ben de senin gibi bir beni Ademim”

    Şivekar buldu
    Kendi arayışında bir karşılık bulunduğunu.
    Ya Yusuf?
    Peki Hüsnü Yusuf bulunmak istiyor muydu?
    Harikulade bir bahçede
    Cinlerin arasında geçmişti günleri
    Öğrenmişti cinlerden yüzlerce hüner
    İnsanlar arasında kalsaydı eğer
    Hükmetmek ve itaat etmekten başka bir alanda
    Yusuf’a rahat vermezdi onlar.
    Gülünç özlemleri insanların
    Sinir bozucu tedirginlikle
    Ve derinlik karşısında gösterdikleri
    Şiddetli ve tamamen mankafa tepki
    Bütün bunlar Hüsnü Yusuf için
    Bezgin bir hayat demekti.

    Kalkıp, çıkıp, uzaklaşıp
    İnsanların dünyasından
    Yusuf’un mahremiyetine kadar uzanan
    Bu pejmürde kız da neyin nesi?
    Önce halinden ona hiçbir şey söylemedi
    Bıraktı
    Konuşsun Şivekar.
    Aman Allahım!
    Şivekar konuştukça
    Yusuf’un her yanına
    Oklar saplandı sanki.
    Dertli gönül neymiş
    Gönüle dert neden düşermiş
    Nasıl olurmuş göze almak
    Gözlerden ötesini
    Yağmadan, çapuldan, hazıra konmaktan uzak
    Akları, karaları, bütün renkleri esirgeyip
    Esirgenmeyi hak etmek
    Ve dönenmek evrende arındırıcı
    İtimada şayan bir rüzgar gibi.
    Hayret ki cinler bu kızı kaçırmamış
    Bu fevkalade gönlüyle.

    Şivekar’ı dinledikten sonra Yusuf
    Ancak anlayabildi kendi başına neler geldiğini.
    Sonra açarken uzun uzun halini kıza
    Sanki ona birşeyler iade etti.

    Bir Yusuf, bir Şivekar
    Anlamı yoktu artık ayrı hayatlarının
    Çabuk anladılar ki armağanmış yaşadıkları
    Verilmeyi beklemişler birbirlerine.
    İki insan diyelim isterseniz artık onlara
    Bizler de baş vuralım
    Tarihin ve tabiatın
    Güç yetiremediği
    O ifadeye.

    İki insan bir araya gelince
    İki taşın beraberliği gibi olmaz
    Diyelim iki salkım
    Bir çift kuş, yılanlar, kurbağalar, göçmen sürüler
    Yarasa aşiretleri, birbirine açılan tanrısız mağaralar
    Yabancılık
    Yalıtkanlık üretirler ha bire.

    İnsan soyu
    İletkenliğiyle ünlüdür öteki türler arasında
    İki insan
    Başka hiçbir yaratıkta olmayan
    Geçirgen bağın başlatıcısıdır
    Anneler ve babalar
    Oğullar, kızlar, hısımlar
    Komşular, hemşehriler, yurttaşlar
    Hangileri arasından seçilirse seçilsin
    İki insan bir araya gelince
    O geçirgen bağa bir ilmek atar
    Bazen fiyonk olur arada
    Bazen her şey düğümlenir
    Yine de sonuna kadar
    Bu bağın götürdüğü
    Yere kadar gitmez
    İnsanlar
    Dostluğa, kandaşlığa, aşka evet
    Evet ama nereye kadar?

    Bunun bir son kertesi vardır
    Binlerce yıl iki insandan çok azı
    Son kerteyi birlikte tanımıştır.
    Süra üfürülürken, çan çalınırken, ölü gömülürken
    İki insan tahsil eder zamanı
    En doğrusu son kertede iki insan
    Vakitsiz okunmuş bir ezandır
    Yusuf ile Şivekar
    Vakitsiz okundular
    Çünkü zaman
    İki insan
    Ya da
    Hiç…

    İsmet Özel şiirleri Şivekar'ın Çıktığıdır Şiiri - İsmet Özel Şivekar'ın Çıktığıdır Şiiri - İsmet Özel şiiri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Neyi Kaybettiğini Hatırla Şiiri – İsmet Özel

    Faciayı Yazmasaydım Yaza Yazık Olurdu Şiiri – İsmet Özel

    Kadın Şairler Aşktan Bahsettikleri Zaman Şiiri – İsmet Özel

    Derinden Bir Düşkırıklığı Benimkisi Şiiri – İsmet Özel

    Kötü Şiirler Şiiri – İsmet Özel

    Kaçmak İsterken Vuruldu Şiiri – İsmet Özel

    Bunları da Okuyun

    Yuvarlağın Köşeleri-Konumuz Düşünmek-Etika-Birinci Bölüm-84 Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Aşk Başlamadan Güzel Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021

    Küçük Ev Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021

    Kum Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Ahmet Necdet Sözer

    Giz Şiiri – Ahmet Necdet Sözer

    Ahmet Necdet Sözer

    Değişken bir zamandı sazdan söze sığındık Sözün bittiği yerde bin bir gize sığındık.Kalabalık bir yazın…

    İzin Verirsen Artık Bize Taşınmak İstiyor Şiiri – Akgün Akova

    29 Aralık 2021

    Benim Nefsim Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021

    Kımıltı Şiiri – Özdemir Asaf

    29 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Kültablası Şiiri – Can Yücel

    28 Aralık 2021

    Kainatın Aynasıyım 1 Şiiri – Aşık İsmail Daimi

    29 Aralık 2021

    Yanılgı Şiiri – Cahit Sıtkı Tarancı

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Agah şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Ruhsati şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Karacaoğlan şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.