Bunları da Okuyun

    Beklesene Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    28 Aralık 2021

    Alavere Gül Şiiri – Hulki Aktunç

    29 Aralık 2021

    Niçin Odlanmayım Niçin Yanmayım Şiiri – Karacaoğlan

    29 Aralık 2021

    Derinlik Çekimi II Şiiri – Aziz Nesin

    28 Aralık 2021

    Hasan’a Mektup – 17 Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    İki Bülbül Konmuş Dağlar Başına Şiiri – Pir Sultan Abdal

    29 Aralık 2021

    Koyunsal Konum Şiiri – Hasan Hüseyin Korkmazgil

    29 Aralık 2021

    Gören Bilir Şiiri – Abdurrahim Karakoç

    28 Aralık 2021

    Alıştığım Düş Şiiri – Paul Verlaine

    29 Aralık 2021

    Gazel I Şiiri – Ziya Paşa

    29 Aralık 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Şiirhane
    • Anasayfa
    • Dönemler
      • Cumhuriyet Dönemi
      • Yedi Meşaleciler
      • Fecr-i Ati Topluluğu
      • Garipçiler (1. Yeni)
      • Halk Edebiyatı
      • İkinci Yeniciler
      • Milli Edebiyat
      • Öz (Saf) Şiir Dönemi
      • Tanzimat Edebiyatı (1. Dönem)
      • Tanzimat Edebiyatı (2. Dönem)
      • Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
      • Toplumcu Gerçekçi Şiir Dönemi
      • Servet-i Fünun Edebiyatı
    • Yabancı Şairler
    • Rastgele Şiir
    • İletişim
    Şiirhane
    Anasayfa»Yabancı Şairler»Yannis Ritsos»Kararmış Çömlek Şiiri – Yannis Ritsos

    Kararmış Çömlek Şiiri – Yannis Ritsos

    Yannis Ritsos- Yannis Ritsos
    Telegram VKontakte Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaşın
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Çok uzaktı geldiğimiz yol. Kardeşim, çok uzak.
    Ağırdı, çok ağırdı bileklerde kelepçeler. Akşamları
    sallayıp başını “vakit geçti” deyince küçük lamba
    dünyanın tarihini okuyorduk belirsiz isimlerde
    mapusane duvarlarına tırnakla kazınmış tarihlerde
    ölümü beklemiş insanların çocuksu çizgilerinde –
    bir yürek, bir yay, zamanı gerçekten yaran bir
    —–yelkenli –
    bizim bitireceğimiz tamamlanmamış dizelerde
    bitmeyelim diye bitirilmiş dizelerde.
    Çok uzaktı geldiğimiz yol – zorlu mu zorlu.
    Şimdi senindir bu yol. Avucunun içinde tutuyorsun
    bir dost elini tutup nasıl dinlersen yürek atışlarını
    kelepçelerin bıraktığı bu izin üstünde.
    Düzgün yürek atışı. Bir güvenli el. Bir güvenli yol.
    Yanıbaşında, bu sakat adam çıkarıp ayağını
    bir yana bırakıyor yatmadan önce – kof tahta bacak –
    doldurmalısın onu, çiçek dikmeden önce saksıyı nasıl
    —–dolduruyorsak toprakla
    geceler yıldızlarla nasıl dolarsa
    ağır-ağır nasıl düşünceyle sevgiyle dolarsa yoksulluk.

    Karar aldık, bir gün herkesin iki bacağı olacak
    bir neşeli köprüsü gözden göze
    yürekten yüreğe. Bu yüzden nerede durursan dur –
    güvertede çuvalların arasında sürgüne giderken
    transit istasyonunun hapishane parmaklıkları
    —–ardında
    “yarın” demeyen ölünün yanında
    acı, sakatlanmış yılların binlerce değneği arasında –
    sen “yarın” deyip rahat ve güvenli oturuyorsun
    insanların karşısında bir dürüst insan nasıl durursa.

    Duvarlardaki bu lekeler belki de kandır
    – günümüzde her kırmızı kandır –
    karşı duvara yansıyan akşam güneşidir belki de.

    Her akşam sönmeden önce kızıllaşır nesneler
    ve daha yakın durur ölüm. Parmaklıkların dışında
    çocukların ve trenin sesi duyulur.

    O zaman daha da daralır hücreler
    ama sen başak dolu bir yaylada ışığı düşünmelisin
    yoksulların masasındaki ekmeği
    pencerede gülümseyen anneleri
    ayaklarını uzatacak bir yer bulmak için.

    O saatlerde yoldaşın elini sıkarsın
    ağaç dolu bir sessizlik olur
    ağızdan ağıza dolaşır ikiye bölünmüş sigara
    ormanı tarayan bir fener gibi – baharın yüreğine
    ——varan
    damarı buluyoruz. Gülümsüyoruz.

    İçimize doğru gülümsüyoruz. Ama gizliyoruz
    —–şimdilik.
    Yasa dışı gülümseyiş – güneş nasıl yasa dışı olduysa
    gerçek de yasadışı. Gizliyoruz bu gülümseyişi
    sevgilinin resmini nasıl gizliyorsak cebimizde
    yüreğimizin iki yaprağı arasında nasıl gizliyorsak
    —–özgürlük düşüncesini.
    Buralarda hepimiz için tek bir gökyüzü ve ortak bir
    —–gülümseyiş var.
    Bizi öldürebilirler yarın. Ama alamazlar bizden
    ne bu gülümseyişi, ne de gökyüzünü bizden alırlar.

    Tarlaların üzerinde gölgemizin kalacağını biliyoruz
    yoksul evin kerpiç duvarı üzerinde
    yarın örmeye başlayacakları büyük evlerin çatılarında
    taze fasulye ayıklayan annenin eteğinde
    serin avluda kalacak gölgemiz. Biliyoruz bunu.
    Kutlu olsun acımız.
    Kutlu olsun kardeşliğimiz.
    Kutlu olsun dünya.

    Bir zamanlar kurumluyduk kardeşim,
    çünkü hiç bir güvencimiz yoktu.
    Büyük laflar ederdik
    süslerdik dizelerin kollarını altın sırmalarla
    bir uzun sorguç dalgalanırdı şarkımızın alnında
    gürültü ederdik – korkardık, işte bu yüzden gürültü ederdik
    korkumuzu sesimizle kaplardık
    topuklarımızı kaldırıma çalardık
    uzun adımlar, çalımla,
    insanların pencereden izlediği
    ve kimsenin alkışlamadığı
    içi boş topların geçiti gibi geçerdik.

    O zamanlar tahta kürsülerde, balkonlarda söylevler duyulurdu
    radyolar gümbür gümbür tekrarlardı söylevleri
    korku bayrakların berisinde gizliydi
    davulların içinde ölüler sabahlardı
    aşkolsun anlayana
    belki borular uyum sağlıyorlardı adımlara
    ama yüreğe uyum sağlamaktan uzaktılar. Biz uyumu arıyorduk.

    Silahların, camların parıltısı bir an bir şey verir gibi
    —-oluyordu göze – tek bu
    sonra hiç kimse tek sözcük anımsamıyordu,
    —-anımsamıyordu bir tek söz ya da ses.
    Akşam ışıklar sönüp rüzgâr sokaklarda kâğıt bayrakları sürüklerken
    ve dururken kapının önünde silindirin ağır gölgesi
    uyumuyorduk bizler
    serpilmiş sesini topluyorduk sokakların
    serpilmiş adımları topluyorduk
    uyumu buluyorduk, yüreği, bayrağı.

    İşte bak, kardeşim, sonunda öğrendik konuşmayı
    tatlı tatlı yalın konuşmayı.
    Anlaşabiliyoruz şimdi – fazlası da gereksiz.
    Ve yarın diyorum, daha da yalın olacağız
    tüm yüreklerde, tüm dudaklarda aynı ağırlığı edinen
    —-sözler bulacağız
    adıyla anılacak herşey,
    ve ötekiler gülümseyip “böyle şiirleri
    biz de yüzlerce yazabiliriz” diyecekler. Bizim de
    —-istediğimiz bu işte.
    Çünkü şarkımız insanlardan ayrı sivrilmek için değil, kardeşim
    insanları birleştirmek içindir şarkımız

    Demek ki inanmaları için
    “bağıran haklıdır” demeleri için bağırmam
    —-gerekmiyor.
    Hak bizden yanadır, biliyoruz bunu
    ve ne denli alçak sesle seslensem de sana, inanacaksın
    —-biliyorum –
    alıştık alçak sesle yarenliğe: tutukluyken,
    —-toplantılarda, yer altında çalışırken işgalde
    alıştık küçük kesik sözlere, korkunun, acının üstünde,
    gündüzün, saatin; gecenin korkunç dilsiz köşelerinin
    —-parolası
    geleceğin ışıklarınca bir an aydınlanan zamanın
    —-kesişmeleri
    acele sözler, yaşamın kısa özeti, en önemli noktalar
    —-yalnız
    bir sigara paketine yazılmış ya da şu kadarcık bir kağıda
    ayakkabının içinde saklı, ya da ceketimizin astarında,
    ölümün üstünde bir büyük köprü gibi bir küçük kağıt.

    Bunlar önemli değil, diyecekler, kuşkusuz.
    Ama kardeşim sen, biliyorsun: bu yalın sözlerden
    bu yalın davranışlardan, bu yalın şarkılardan
    yaşam boy atıyor, boylanıyor dünya, biz de büyüyoruz.

    Pek önemli bir şey yaptım denilemez.
    Sadece, sizlerin dokunduğu duvarın yanından geçtim
    —-ben de dokundum ona, yoldaşım,
    sadece yiğitlerimizin, kurbanlarımızın adlarını
    —-okudum transit istasyonlarında
    bende taşıdım size takılan kelepçeleri
    sizlerle acı duydum, düş gördüm
    seni buldum, sen de beni yoldaşım.

    Kampta Hristo amca bir fırın kurdu.
    Durup bakıyordum ne yaptığını bilen yaşlı ellerine
    o yalın, bilgili, yoldaş ellere –
    giitikçe yükseliyordu fırın
    yükseliyordu dünya
    yükseliyordu sevgi
    v sıcak somundan ilk lokmayı tadınca
    bu tadla birlikte içime bir şey sindirdim
    yaşlı duvarcının bilgili ellerinden bir şey
    karşılık beklemeyen erinç gülümseyişinden bir şey
    dünyanın ekmeğini yoğuran tüm yoldaşların
    —-ellerinden bir şey
    yararlı ve gerekli nesneleri yaratan insanın
    o erinç güvenini.

    Sonra, bir yığın şey öğrendik, ama herşeyi oturup
    —-anlatsam
    hiç bitmeyecek şarkım
    nasıl bitmezse sevgi, yaşam ve güneş.

    Yalnız sarılmak için sana ve ağlamak için geliyorum kardeşim
    uzun ayrılıktan sonra sevgilisine dönen vurgun gibi
    bir tek öpüşle beklemiş olduğu o yılları
    öpüşten sonra da anlatarak kendilerini bekleyen yılları.

    Saatlerce aynı işaretlere baktık
    yaşamlar boyunca araştırdık bu işareti,
    ama güvenince bir kez ona, verdik yüreğimizi, ellerimizi.
    Ve binlerce acılı insanın baktığı o işaret
    bir şeyler ediniyor gözlerimizden, bakışmamızdan
    ve büyüyor, büyüyor, büyüyor,
    nasıl büyüyorsa hamur teknede, ağaç güneşte, umut yüreğimizde.
    Ötekilerse, çok büyük, tutulmayan görülmeyen şeyler
    bizim oldu şimdi çünkü onlarla birlikte baktık
    uzun uzun, birlikte sevdik onları, bir parçamız oldular yanımızda
    tuzluk gibi, çatal, tabak gibi,
    ve şimdi aynı şekilde, bir yaprağa bakıyoruz yalın ve sevgiyle
    —-ya da bir yıldıza
    oturduğumuz taşa ya da geleceğin yüksek bacalarına bakıyoruz.

    Yüreğim bugün günbatımlarında yalımlanan bir buluta benzemiyor
    ne de Cennet’in ağaçları arasında masa kuran meleğe
    çırparak ak kanatlarıyla yıldız kırıntılarını sakallarından eski azizlerin.

    Yok böyle bir şey. Şimdi geniş, kil bir çömlektir yüreğim
    kaç kez ateşlere sürülmüş
    binlerce yemek pişirmiş yoksullar için
    emekçiler, gezginler için
    işçiler için ve küçük birimleri için
    aç güneş için, dünya için – tüm dünya için – işini gereği gibi yapan
    —-yoksul, islenmiş, kararmış bir çömlektir
    otlar ve arada bir parça et kaynatırm içinde
    aç kardeşlerim altta karıştırırken ateşi
    – herbiri odununu katar
    her biri payını bekler.

    oturmuşlar koyunlarıyla, büyük başlarıyla birlikte
    şimdi tıpkı sizin oturduğunuz gibi çepeçevre
    havadan söz ediyorlar, güneşten, yağmurdan, barıştan
    her geçen gün bakanları çoğaltan işaretten
    hiç bir yıldızın söndüremediği o yıldızdan söz ediyorlar
    ölüler de tablamızın çevresinde toplanıyor
    paylarım bekliyor, onlar da.

    Ve bir gömlek kaynıyor, şakıyarak kaynıyor.

    Bir kaç gündür rüzgar kovalayıp duruyor bizi.
    Çevrede her balışta dikenli tel örgü
    yüreğimizin çevresinde dikenli tel örgü
    umudun çevresinde dikenli tel örgü. Havalar soğuk bu yıl.
    Daha yakın. Daha yakın. Islanmış kilometreler toplanıyor
    dört bir yanlarda.
    Çocukları ısıtacak küçük ocaklar taşıyorlar
    cebinde yıllanmış paltoların.

    Sıraya oturmuşlar, buhar tütüyor yağmurdan, uzaklıktan.
    Solukları dumandır uzağa, çok uzağa giden trenin. Söyleşiyorlar
    ve odanın solmuş kapısı dönüşüyor kollarını kavuşturup
    kulak kesilen bir aynaya.
    İşte bunları duyarak güçlenip doğruluyorum—
    orada ben de söze karışıyorum ateşe odun atarcasına—
    canlanıyor ateş, ışık çoğalıyor –odun attıkça–
    duvarlar kızıllaşıyor, rüzgar çekiliyor, gıcırdıyor pencereler
    hâlâ çayırda otlayan eşek sıpasını duyuyoruz dışarıda
    ve köpek, ölülerin ayak uçlarına oturmuş, rahat.
    Güneşin doğmasını bekliyoruz.

    Rüzgâr dindi. Sessizlik. Düşünceli bir saban—
    tarlayı sürmek için bekliyor — odanın bir köşesinde.
    Daha iyi duyuluyor çömlekte fokurdayan su.

    Tahta sırada oturup bekleyenler
    yoksullar, bizimkiler, güçlüler,
    emekçiler, proleterler.
    —Bir bardak şaraptır onların her sözü
    bir lokma kara ekmektir
    kayanın yanında bir ağaçtır
    bir penceredir güneşe açılmış.

    Bizim İsalarımızdır onlar, bizim ermişlerimiz
    kömür yüklü vagonlar gibi ağır pabuçları
    ellerinde kuşkusuz davranış—
    çalışmış eller, zorlu, nasırlaşmış eller
    tırnaklan yıpranmış, sert kılları
    insanın tarihi kadar geniş baş parmak
    uçurumun üzerindeki köprü gibi karışı.

    Tarihin arşivinde de saklıdır parmak izleri
    sadece cezaevlerinin arşivlerinde değil,
    sık örülmüş demiryollarıdır parmak izleri
    geleceğe uzanan. Ve benim yüreğim yoldaşım
    kilden, kararmış bir çömlektir
    üstüne düşeni gerektiği gibi yapan.

    Şimdi çocuklarım, masal söyleyen dedeler gibi düşünüyorum
    (sakın gücenmeyin bana “çocuklarım” dedim diye sizlere,
    belki sadece yaşça ileriyim sizden
    o kadar
    ve yarın siz “çocuğum” diyeceksiniz bana, ve ben gücenmeyeceğim
    çünkü var oldukça dünyada gençlik ben genç olacağım
    bana “çocuğum” deyin, çocuklarım) —
    böylece, şimdi düşünüyorum çocuklarım
    bir sözcük arıyorum özgürlüğün boyuna denk:
    ne daha uzun ne daha kısa
    —fazlası yakışıksız
    azı utangaçtır
    amacıma gelince böbürlenmek değil
    ne aşağıyım ne de üstünüm herhangi bir insandan.

    Varacağız şarkımıza. İyi biliyoruz bunu. Senin görüşün nedir,
    yoldaşım?
    İyi, iyi.
    Otlar kaynadı. Yağı az. Zararı yok.
    fazlasıyla iştahımız, yüreğimiz fazlasıyla.
    Zamanıdır.

    Burada kardeş bir ışık var — eller, gözler yalın.
    Burada ne sen benden üstün ne ben senden üstün olmalıyız
    burada her birimiz kendinden üstün olmalıdır.
    Burada büyük duvarın yanı sıra bir akarsu gibi akan
    bir kardeş ışık var.
    Düşlerimizde bile duyarız bu akarsuyu.
    ve uyurken battaniyeden sarkıp elimiz
    ıslanır bu akarsuda.

    İki damla çırpsan bu sudan karabasanın yüzüne
    kaçar duman olur ağaçların berisinde.
    Ölümse bir yapraktan başka bir şey değildir
    yükselen bir yaprağı beslemek için düşen.

    Ağaç şimdi seninle göz göze şimdi yapraklarının arasında
    senin kökün yolunu gösteriyor bütünüyle
    sen dünya ile göz gözesin — bir şeyin yok gizleyecek.

    Ellerin temiz, güneşin kalın sabunuyla yıkanmışlar
    dostların masasına çıplak bırakıyorsun ellerini
    güvenip bırakıyorsun ellerini yoldaşların ellerine.

    Davranışları gösterişsiz, kesin onların.
    Ve arkadaşının ceketinden bir saç kılı aldığında bile
    takvimden bir yaprak koparır gibisindir
    dünyanın dizemini hızlandıracak olan.
    Dünyaya gülmesini öğretene dek
    daha çok ağlayacağını bilmene karşın.

    Demek ki bir çömlek. O kadar.
    kilden, kararmış bir çömlek,
    kaynıyor, kaynıyor şakıyarak,
    güneşin altında kaynıyor şakıyarak.

    Kararmış Çömlek Şiiri - Yannis Ritsos Kararmış Çömlek Şiiri - Yannis Ritsos şiiri Yannis Ritsos şiirleri
    Paylaşın Telegram VKontakte Facebook Twitter Tumblr WhatsApp

    Yazarın Diğer Şiirleri

    Bekliyoruz Şiiri – Yannis Ritsos

    Tırmanış Şiiri – Yannis Ritsos

    Sonuç Şiiri – Yannis Ritsos

    Son İstek Şiiri – Yannis Ritsos

    Sevecendin, İyi Huyluydun Şiiri – Yannis Ritsos

    Sessizliğin Sesi Şiiri – Yannis Ritsos

    Bunları da Okuyun

    Usta Şiiri – Ahmet Selçuk İlkan

    28 Aralık 2021

    Zekâyet Hanım’a Gazel Şiiri – Ahmet Necdet Sözer

    29 Aralık 2021

    Suçlama Beni Şiiri – Ahmet Telli

    28 Aralık 2021

    Sensiz Olmak Şiiri – Ümit Yaşar Oğuzcan

    28 Aralık 2021
    Bizi Takip Edin
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    Çok Okunanlar
    Pir Sultan Abdal

    Mürşide Teslim Ol Şiiri – Pir Sultan Abdal

    Pir Sultan Abdal

    İsa Peygamber’e Hakk’ı buyurdu Mürşide teslim ol yolda kalırsın Cebrail Ahmet önünce yürüdü Mürşide teslim…

    Somay Onurkan’a Gazel Şiiri – Ahmet Necdet Sözer

    29 Aralık 2021

    Sen Varsın Orda Şiiri – Aşık Veysel Şatıroğlu

    29 Aralık 2021

    İhtizaz Şiiri – Necip Fazıl Kısakürek

    28 Aralık 2021
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Şiirsiz kalmayın!

    İletişim: [email protected]

    Şiirler

    Şah Olan Gedaya Eylemez Cebri Şiiri – Seyrani

    29 Aralık 2021

    İnsan-ı Kamilden Ayırma Bizi Şiiri – Sıdkı Baba

    29 Aralık 2021

    Yine Gördüm Gerdanında Bir Nişan Şiiri – Ignac Kunos

    29 Aralık 2021
    Etiketler
    Karacaoğlan şiirleri Ruhsati şiirleri Aziz Mahmud Hüdayi şiirleri Necip Fazıl Kısakürek şiirleri Agah şiirleri Pir Sultan Abdal şiirleri Abdurrahim Karakoç şiirleri Ahmet Selçuk İlkan şiirleri
    Facebook Twitter Instagram
    • Anasayfa
    • İletişim
    © 2025 Şiirhane.
    Tüm hakları edebiyatın birbirinden kıymetli şairlerine aittir.

    Aradığınız şair veya şiirden birkaç kelime yazın.