Parlıyor altın işlemesi hançerimin.
Gövdesi kusursuz ve sağlamdır.
Gizemli direnci çeliğinin
Doğunun savaşçılığındandır.
Dağlarda bir dağlıya çalıştı yıllarca
Hizmetine karşılık ücret beklemedi.
Açtı birçok göğüste birçok korkunç yara
Deldi birçok çelik giysiyi.
Eğlenirken bir köleden de uysaldı, ama
Çınlardı bir söz kırdı mı onurunu.
O günler, oymalı, zengin bir süs ona
Yabancı, utanç verici bir giysi olurdu.
Onu,yiğit bir Kazak, Terek nehri ötesinde
Soğumuş ölüsünden almıştı sahibinin.
Sonra, fırlatılmış, yatıp durdu uzun süre
Gezici dükkânında Ermeninin.
Şimdi öz kınlardan, savaşta hırpalanmış,
Yoksundur zavallı yoldaşı kahramanın.
Altın bir oyuncak halinde, şerefsiz ve zararsız
Parlayıp duruyor üstünde duvarın.
Artık özenli, alışkın bir elle
Onu silen, okşayan kalmadı.
Ve dua ederek şafaktan önce
Okumuyor kimse üstündeki yazıtı.
Şair! İşte bu gevşek çağda sen de
Böylesin! Yitirdin önemini!
O altınla değiştirdiğin kudrete
Dünya saygıyla kulak verirdi.
Güçlü sözcüklerin ölçülü sesiyle
Savaşçı ateşlenirdi savaşa.
Tütsü dua saatine nasıl gerekliyse
Kadeh şölene nasıl, gerekliydin halka.
Şiirin tanrısal bir ruh gibi, kalabalığın üzerinde –
Uçup dururdu ve soylu düşünceler, yankılanan –
Çınlardı o çan gibi,halkın bayram ve yıkım günlerinde –
Kurultay kulesi üstünde çalan.
Şimdi yalın ve onurlu bir dil sıkıyor bizi, yalnız;
Eğleniyoruz parlak pullar ve aldatılarla.
Yıpranmış bir güzellik gibi, ki yıpranmış dünyamız
Alışkındır kırışıklıklarını gizlemeye allıklar altında.
Ey alay edilmiş peygamber,yeniden uyanacak mısın?
Ya da intikam çağrısına hiçbir zaman –
Altın kınlardan çıkarmayacak mısın
Kılıcını, hakaret pasıyla kaplanan? …
Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU